3 Aralık 2010 Cuma

NELER OLUYOR???

Galatasaray' ın şu anki hali malum. Aslında çok da farklı yorum yapamıyorum ben de. Yani herkes gibi düşünüyorum. Yönetim Hatası... Ancak şu anda herkeisn suçladığı Adnan Polat geçen yıl "Büyük Başkan" değil miydi? Ne oldu da bu coşku gitti. Evet Polat çok ciddi hatalar yaptı, kabul. Ancak başkalarının hiç mi hatası yok? Rijkaard gitti. Ben de dahil çoğu GS' li rahatladık. Hagi ile bu iş olmaz dedik ama en azındna takıma hava gelir dedik. Ama gördük ki Rijkaard varken takımı sabote edenler o gidince de boş durmadı ve takımı sabote etmeye devam etti. Kimler mi? Servet, Sabri ve Arda. Servet; eskisi gibi mücadele etmiyor. Adam kaçırmaları iyice arttı. Sabri, Gs' nin alt yapısından yetişen bir futbolcu böyle ruhsuz oynayıp takımı sabote edemez. Arda, başımızın tacı, taraftarların gözbebeği, sempatik, şirin, ailemizin çocuğu. Herşey iyi güzel ama bu kadar medyanın malzemesi olmaz insan. Biraz çek kendini. Futboluna bak. Cana mesela adam sakatlandı hemen döndü. GS' de kaç futbolcu bu kadar erken döndü şimdiye kadar?Ufacık bir sakatlık geçiren aylarca ortadan kayboluyor. Demekki suç sağlık heyetinde değil, profesyonel yaşamayan futbolculardaymış. Şu anda yönetime kim gelirse gelsin özellikle yerli futbolcularla bu iş yürümez. GS için oynayan, ruhu olan adam gibi yerli futbolcularla başlar doğru işler. Şimdi Adnan Polat' ı eleştirenler seçim zamanı arazi oluyorlardı. Umurlarında bile değildi GS. Neden? Para yoktu, sıkıntı çoktu. Ne zamanki işler rayına oturmaya başladı, eleştiri bombardımanı da başladı. Hemen adaylar çıktı ortaya.
Sonuç olarak eğer GS bu kuyudan çıkmak istiyorsa yerli futbolcuları çekip kenara konuşmalı. Öyle ya, takım küme düşme potasına girdiğinde hangi biri kalır bu takımda? Bu utanç tablosunu çizenler yok olur birer birer de acısını taraftar çeker. Gerçekleri tarih yazar tarihi de Galatasaray diye marş söylüyoruz da bir taraftan tarih yeniden yazılıyor hem de en acı gerçeklerle. Bu utanç tablosu yönetiminden futbolcusuna kadar herkese ait. Misimoviç' i kadro dışı bırakmakla olmaz bu işler.
Sezon sonu için bir tahmin; Hagi gider...Arda gider...Kaçıncı mı oluruz? Sezon başında 8. oluruz demiştim. Umarım oluruz:)

5 Ekim 2010 Salı

Galatasaray ve Galatasaraylılığın Çok Güzel Bir Tanımı

Çobansalata isimli blogda gördüm bu tanımı. Gerçekten bu zamana kadar okuduğum Galatasaray yazıları içerisinde takımın bugünkü durumunu görünce orada da denildiği gibi olabildiğince genişleyerek yayılması gerekiyor bu yazının...

"Hagi'nin hırsı, Kewell'ın yüzündeki gülümseme, ilk yarısını 0-2 önde kapattıkları maçı 3-2 kaybeden Real Madrid'li futbolcuların şaşkınlığı, 5 metreden vurduğu kafayı Taffarel'in nasıl çıkardığını anlamaya çalışan Henry'nin boş gözlerle etrafa bakışıdır Galatasaray. Hagi'nin 30 metreden çatala astığı golün arkasından Sabri Ugan'ın attığı çığlık; Ömer Üründül'ün kupa gelince dudaklarından dökülen "korkunçç bir şeyy" feryadıdır. çıkık omzuna aldırmadan maça devam eden Bülent kaptan'ın inancına; uefa finalindeki son penaltıyı gole çeviren Popescu'nun deparına; Fatih Terim'in gözyaşlarına; Metin Oktay'ın "bizi sevenleri üzmeyelim baba" cümlesine bakmak gerekir ona dair sevginin ne olduğunu; nasıl bir şey olduğunu anlayabilmek için. Kimi zaman Meksika'da bir hapishane duvarında çıkar karşına adı, kimi zaman Ryan Giggs'in kariyerine dair anlattığı bir hikayede ya da Gregory Coupet'in bir röportajında... unutturmaz kendini, unutamazsınız. Türkiye denince Galatasaray gelir aklına dünyadaki bir çok kişinin. Hakan Şükür gelir, Hagi gelir, Popescu gelir, Fatih Terim gelir.

Galatasaraylı olmak, torununa, çocuğuna, arkadaşına, kardeşine anlatacak bir şeylerinin olmasını sağlar. Turgay Şeren'den bahseder eskiler, Coşkun Özarı'dan bahseder, Prekazi'den bahseder, Metin Oktay'ı düşürmez dilinden misal. Şampiyon kulüpler kupası'ndaki yarı finali anlatırlar. efsanevi Manchester maçlarına değinmemek olur mu? onu da yaparlar. ya da Neuchatel maçlarını. Biraz daha yaklaşırsın bugüne, 4 yıl üst üste şampiyonluk ve akabinde hiç yenilgi almadan gelen uefa kupası, süper kupa... 17 mayıs 2000 hani. Türkiye'nin tek yürek olduğu gün. Dünya üçüncüsü olan milli takım'ın ilk 11'indeki 7 futbolcu. Sivas'ta 5-3 biten maçta arda'nın hırsı; Hasan Şaş'ın umudu; Cevat hoca'nın inancı meze olur muhabbetlere.Galatasaraylı olmak, futbol mevzubahis ise, yılmamayı öğrenmektir. Mamuttur galatasaray zira. 1-2'lik maçı son 10 dakikada 3-2 kaybeden Maldini'li Milan'ın sahadaki "n'oluyor a... k..." duruşudur. 10 kişi kalan takımın mücadelesini gören Arsene Wenger'in yüzündeki endişedir.

Yenilmiyor mu? Yeniliyor. Fark yemiyor mu en büyük rakibinden? yiyor. Adı sanı duyulmamış takıma elenip avrupa'ya veda etmiyor mu? ediyor. ama ne fark eder ki? neyi değiştirebilir tüm bunlar? sevgisini mi eksiltir taraftarının; inancını mı azaltır; daha az bağırmasını mı sağlar tribünde? hiçbiri.. hiçbirini yapamaz. o yüzden galatasaraylılık sadakat ister. sabır ister; her koşulda bağrına basmayı gerektirir takımı. kaypak aşklar gibi günübirlik olmamıştır; ezeldir, ebed olacaktır."

Yazıyı okuyunca işte budur dedim ve içimde bu zaman kadar azalan umut gülleri tekrar filizlenmeye başladı. Biz Galatasaray'ız ya. Öyle iki yenilgiyle üç kaçan şampiyonlukla azalmaz büyüklüğümüz. Sonuna kadar eleştirelim ama sadakat, destek her zaman...

28 Ağustos 2010 Cumartesi

GS' Yİ KİM BALTA-LIYOR?

GS' de üstüste alınan kötü sonuçlar sonrasında Rijkaard eleştirilmeye başlandı. Elbette eleştirilerde haklılık payı büyük. Ki beni tanıyanlar ve yazdıklarımı okuyanlar da kendisini başarılı bulmadığımı bilir. Yalnız Rijkaard için başarısızlıktan öte bir durum var. Rijkaard GS' ye hiçbirşey katamadı. Kendisinden beklenenleri yapamadı. Bunda yönetimin suçu yok mu peki? GS' nin şu durumunda yönetimin hata payı da en az Rijkaard' ınki kadar. Örneğin elindeki oyuncuyu- Keita'yı- gönderiyorsun. Sonra yerine adam bulamıyorsun. Aldığın oyuncular -mesela Cana- nasıl peki? Ya da bu oyuncular izledin mi hiç? Bu adamı izleyen nasıl olduğunu görürdü. Gözün kapalı transfer yaparsan olacağı budur. Serdar Özkan...BJK' de ne yapmış? BJK' de oynadığı maçlarda beni sinir ederdi. Bu futbolcu mu derdim. Bir baktım bize gelmiş. Şok oldum tabi. Pino diye birini getiriyorsun adam müzmin sakat. Ya aldığında sakattı ya da senin beceriksiz kulüp doktorların adamı iyileştiremedi- Sabri de hala sakat-. GS' in yaptığı tek iyi transfer Mehmet Batdal' dır. Diğerleri kaba tabirle" traş"... Elano mesela iyi futbolcu bence. Ama frekansı tutmadı takımdaki diğer oyuncularla. Adamı satacağım diye kadroya aldırmıyorsun. Satamıyorsun. Elinde patlıyor. Sonra oynatamıyorsun. Kim oynar ya? Eskilerden Kewell' a yapılan terbiyesizlik değil de nedir? Şimdi bu şartlar altında emin olun ben Rijkaard' ı geçen seneki kadar suçlamıyorum. Balta 3 maçta 3 hata yaptı ve GS' yi yaktı. Çünkü aklı sahada değil. Ha Balta GS' yi yaktı da diğerleri ne yaptı? Sen 2-2 berabere kaldığın, senin başarılarının yanından ile geçemeyecek bir takıma karşı berbat futbol sergile sonra yenilince Balta' yı suçla. Pardon ama maç boyu siz 5 gol attınız da Balta size 6 gol mü yedirdi? Ha Balta suçsuz mu? Kesinlikle değil. Ben olsam 11' e bile almam. Ama yerine kimi koyacaksın? Şimdi Rijkaard ne yapsın? İstifa? Ben olsam etmem. Adnan Polat' ın hataarını ben niye çekeyim derim. Rijkaard hatasız mı? Değil. Ama kabul etmek gerekirki bugün gitse Avrupa' da iyi bir takımı çalıştırır. Sonuç olarak GS baltalanıyor. Geçmişine ihanet edercesine GS dibe çekiliyor. Servetçiler-Ardacılar... Oldu olacak Servet- Fünuncular... Daha neler...Futbol zeka işiyse eğer futbol yöneticiliği süper zekalı olmak gerektiren bir iş. Sanırım GS yönetimi burada kaybediyor. Ve eğer tazminatını ödeyebilirler de Rijkaard' ı gönderirlerse ve yerine Terim gelirse ne takım kalacak ortada ne de başarı... Baştaki öngörüm olan 8.lik bile tehlikeye girecek.

29 Haziran 2010 Salı

İSKENDER PALA...

İlk okuduğum kitabı "Dört Güzeller"' den sonra hayran olduğum yazarın elimden geldiğince tüm kitaplarını okumaya çalışıyorum artık. Dört Güzeller de hava,su,toprak ve ateşi enfes hikayelerle anlatmıştı. Okudukça farklı bir gözle bakmaya başlamıştım bu dört güzele ve hikayelerini başkalarıyla da paylaşmıştım. Hemen arkasından Katre-İ Matem i okudum da bir kez daha vuruldum kelimelerine. En güzel kelimeyi seçer çünkü cümlelerini kurmak için. Hani bunun yerine şunu kullansaymış diyemezsiniz. Tabiri caizse cuk oturtur. Ancak çoğu sanatçı gibi -yazar sonuçta. ki akademik kariyeri kesinlikle gölge düşürmemiş sanatçılığına- egolarını kenara bırakamaz yine de. Tüm eserlerinde " beni önüne gelen okumasın. kelime dağarcığı çoook geniş olanlar ve Osmanlıca,Farsça bilenler okusun" der gibidir. Zira Katre-i Matem i okumak için elinizde bir sözlük olmalı mutlaka. Ama dönemin Osmanlı' sını çok güzel anlatmış yine de. Bir yana çok yaklaşmadan, tam ortadan anlatmış. Ne göklere çıkarmış, ne yerlerde süründürmüş. Tabi ki Osmanlı' yı anlatırken o dönemin kelimelerini kullanması gerekirdi. Örneğin Elif Şafak "Aşk" isimli romanında günümüzde yaşanıyormuş gibi bir anlatım benimsemişti. Ancak o kelimeler Şems' in, Kimya Hatun' un ve tabi ki Mevlana' nın diline hiç yakışmamıştı. Benim gibi Mevlana sevenler tarafından pek de hoş karşılanmamıştı kitap.- Ahmet Ümit' in Bab-ı Esrar' ında ise tam tersi müthiş bir arşiv çalışması ve o dönemin yaşantısı vardı. Tabiki o dönemin kelimeleriyle- Son olarak ise İki Darbe Arasında isimli kitabını okudum İskender Pala' nın. Gerçekten bunca yıldır okuduğum keşke bitmese dediğim ender kitaplardan biriydi. Okurken çok şeyi de eleştirmedim değil. Ama çok samimi buldum anlatılanları. Katılırsınız veya katılmazsınız o ayrı. Ama samimiyet noktasına gelince bence o noktayı yakalamış ve kitap bitene kadar da bırakmamış yazar. Kendisini de eleştirmiş çoğu zaman. Belki "okuyucu bunu okuyunca hakkımda şöyle düşünür. En iyisi bunu ben de yazayım da en azından okuyucu kendimi de eleştirdiğimi görsün" diyerek yazmış olabilir. (Hemen aklıma -geçen yıldı sanırım- Almanya' da yaşayan bir Türk kızı vardı. Albüm yapmış. Kendini de Fahişe olarak tanıtmış. Röportaj yapmışlar kendisiyle. O da şöyle demiş " insanlar giyimimi görünce bana zaten bunu diyeceklerdi. Ben de kendi kendime bunu dedim ve insanların bana diyeceği bu kelimeyi baştan kabul ederek susmalarını sağladım gibi birşeyler söylemişti.) Tabi kitaptan sonra günlerce bazı kanallarda İskender Pala ve kitabı eleştirildi. Belki bu noktada tezim çürümüş olabilir. (Verdiğim örnekte sadece olayın mantığına bakmak lazım. Kişilerle bağdaştırılamaz bir durum zaten.)

23 Mayıs 2010 Pazar

KILIÇDAROĞLU' NUN YÜKSELİŞİ

Deniz Baykal' ın kaset skandalı patlak verdikten 1-2 gün sonra Vatan Gazatesi' nda Zülfü Livaneli' nin yazısını okudum. Yazıda " İsrail' e kafa tutan, İran' a yaklaşan AKP' yi iktidardan düşürmek için CHP' yi güçlendirmek gerektiğine inanan dış güçlerin 8 yıl önce yaşanan ve herkesin bildiği bu olayı gündeme getirmiştir." şeklinde ifadeler vardı. O yazıdan sonra Kılıçdaroğlu' nun yükselişine baktım. Gerçekten o dönemde de "bu adam kim, bu belgeler eline nereden geliyor ve medya bu kişiyi neden destekliyor" gibi sorular vardı aklımda. İlginç şekilde yaklaşık 3 sene önce Kemal Kılıçdaroğlu diye biri çıkmıştı ortaya ve sürekli AKP' nin açıklarını ortaya çıkarıyordu. Deniz Baykal tehlikeyi önceden sezmiş olacakki hiç bilgisi olmadığı bir şehrin İstanbul' un Belediye Başkanı olsun diye O' nu aday göstermişti. O da neredeyse başkan oluyordu. O dönemde Kılıçdaroğlu' na "CHP genel başkanlığını düşünüyor musunuz?" şeklinde soruya Kılıçdaroğlu yapı olarak böyle bir mevkiye uygun olmadığını söyleyeek cevap vermişti. Şimdiyse bakıyoruz ki yapı olarak uygun olmadığı mevkiye gelip otur-tul-muş. CHP kurultayında Sol' a yöneldiğine dair izlenimler edindi çoğumuz ama popülist söylemlerden de uzak duramadı. Halka dokunmadan sol olduğunu iddia eden CHP gitti yerine halka dokunan, anlayan, dinleyen CHP geliyor sanırım. Bu durum bugüne kadar CHP' ye oy veren Türkiye elitlerini bir hayli rahatsız edeceğe benzer doğrusu. Bakalım neler olacak Türkiye için. Ama bence bir sonraki seçim döneminde koalisyon hükümeti olur. Eğer Kılıçdaroğlu maşa olarak kullanılmazsa, kendi iradesini gösterirse... Bu arada kurultayda Ergenekon sanıklarının resimlerinin göterilmesi ve Kılıçdaroğlu' nun bunları kurtaracağı beklentisi olunması ilginçti doğrusu. Yargıya intikal etmiş bir olayın bu şekilde gündeme gelmesi Türkiye' de yargının aslında bağımsız olmadığının göstergesi. Yani şimdi CHP iktidara gelse bu dava rafa kaldırılacak, vatandaş yine ne olduğunu anlayamayacak (acaba bunca zamandır bir yalanla mı uytulduk, yoksa hepsi gerçek ama birilerinin işine mi gelmiyor yaşananlar). Zaten malum Deniz Baykal davanın avukatı Erdoğan ise savcısıydı. Siyaset ve hukuk nasıl bu kadar iç içe geçti, nasıl bu hale geldik tekrar bakmak lazım.
NOT: Baykal' a oynanan bu oyunda en büyük rol bence Doğan Medya grubunundur. Bugüne kadar Kılıçdaroğlu' nun yükselişine basamaklık edenler Doğan Medya grubudur.

9 Mayıs 2010 Pazar

NE GÜZEL DEMİŞ TARAFTAR: AH BE KARDEŞİM BAŞINA GELDİ?

Taraftar çok güzel özetledi bu yılki durumu aslında. İnsanın canını yakan bir yıl geçirdi Galatasaray ve onunla birlikte tabiki bizler. İçimdeki sevgiden birşey eksilmese de yaralandık tabiki, üzüldük, incindik. Neden mi?
Her takım çok iyi kadro kurup hedeflerine ulaşamayabilir. Buna da kimsenin diyeceği olmaz. Ama sen ortaya bir ruh koyamazsan, taraftara küsüp adam gibi futbol oynamazsan, sakatlıkları fırsat bilip ülkene kaçarsan, zaten sıkntılı ilişkileirn olduğu takımlara kendi evinde puanlar verirsen, Avrupa' ya İnter Toto' dan katılacak duruma düşersen seni yürekten seven, bunlara rağmen tribünleri dolduran, ürünlerini alan, GSmobile,GS Bonus gibi sana para kazandıracak herşei hemen gidip alan taraftarına bu şarkıyı söyletirsin şampiyonuk şarkıları yerine. Kimileri FB' nin kupayı 28 yıldır alamamasına laf eder kendi haline bakmadan. Kimileri Bursa şampiyon olsun der Türkiye' nin en büyük kulübü şampiyonluktan bu şekilde ve bu kadar uzaklaşmışken. Ne kadar saçma istekler ve sevinçler. Galatasaray kupayı alamadıktan sonra, Galatasaray şampiyon olamadıktan sonra bana n kim şampiyon olursa olsun. Adnan Polat örneğin...Sana ne Bursa' nın şampiyonluğundan? Fener para kazanacakmış, şampiyonluk sayısı bizden çok olacakmış. Sen ne yaptı Aziz Yıldırım hakemleri kendi lehine döndürürken? Bir kere Rijkaard' ı karşına alıp ne bu takımın hali dedin mi? Oyunculara caydırıcı cezalar verdin mi? Yaptğın onca gereksiz transferin hesabını verebilecek misin? (Leo, Jo, Santos) Bence Adnan Polat Galatasaray için bir şanstı. Ama o FB' nin izinden gidiyor transfer konusunda. Verdiği demeçler bir başkana yakışır türden değil. Peki ne için şans diyorum? Çünkü parasal olarak çok zor bir döneme girdiğin anda elini taşın altına koydu. Takımın başına geçti ve kabul edelim çok iyi işler yaptı. Sportif başarı gelmedi henüz ama maddi bakımdan GS çok iyi bir noktaya geldi. Sportif başarıyı getirmek istiyorsa takıma ruh katacak, hırslı, dinamik futbolcular almalı.
Bu yıl artık herşey geride kaldı GS ve taraftarları için. Önümüzdeki yıl yapılacakları bekliyor herkes merakla. Umarım güzel şeyler olur. Çünkü gördük ki GS eğer iyiyse Milli Takım da iyi. Alt yapıdan bir-iki futbolcu çıkmalı seneye. Emre Çolak yetmez sadece... İşte Polat bence bunu istemeli Rijkaard' dan. Unutulmamalıki GS büyüklüğünü GS ruhu taşıyan yerli futbolculara ve kendini ispat etmek zorunda olan yabancılara borçludur. Başarılar böyle kazanılmıştır.
NOT: Bence Hakan Şükür, Bülent Korkmaz, Hasan Şaş, hatta Necati Ateş ve Ümit Karan, Ümit Davala bu adamlardan helallik alın. Zira bence onların laneti dolaşıyor takımın üzerinde- ki hepimiz çok da ümitliydik bu kadrodan her ne kadar ben sezon başında 2. oluruz desem de...-

31 Mart 2010 Çarşamba

MOSKOF CARİYE HÜRREM


Demet Altınyeleklioğlu' nun ilk kitabı. Okunması gerçekten çok keyifli olan bu kitapta yer yer abartıları gözden kaçırmak mümkün değil. Zira insanın gözüne gözüne sokulmuş. Yazar' ın o dönemi yaşamış gibi bir anlatımı var. Anlatımında günümüze ait pek çok kelime kullanmış. Elif Şafak' ın Aşk adlı kitabında da aynı durum söz konusuydu. Anlatımdaki bu üslup okuyucuya kendini kitabın içinde hissetme şansını tanırken bir yandan da olayların geçtiği dönemden bir adım uzaklaştırmış oluyor. (İskender Pala' nın Katre-i Matem'inde ise bunun tam tersi var. Bu sefer de kitabı okumak için sözlük geriyor insana:) Ama benim kastettiğim kullanılan kelimelerin günümüz Türkçesi olması değil. İfadelerin modern olması.)Ancak yine de kitapta dönemin sosyal hayatı, saray hayatı, bir kadının tutkuları, ihtirasları, yaptıkları ve yapabilecekleri çok güzel anlatılmış. (Ve şunu anladımki her devirde kadınlar aynıymış) Kanuni Sultan Süleyman' a bir kez daha hayran bıraktıracakken tam da o sırada Hürrem, kız kardeşinin kocası İbrahim Paşa ve defterdar vs. koskoca Kanuni' yi tabiri caizse aptal yerine koymuşlar. Kanuni öyle bir pozisyonda kalmışki, etrafında pek çok insan onun tahtıyla ve soyuyla ilgili çalışmalar yaparken o saf aşık rolünde kalmış. Bazı olayların hayal ürünü olduğunu kitabın sonunda yazar açıklamış ancak hangileri hayal ürünü hangileir değil anlayabilmek bazen güçleşiyor. Kitabı okuduktan sonra bende bir Osmanlı tarihini derinlemesine araştırma merakı uyandıki sormayın. Kendime çizdiğim yolda artık Osmanlı tarihi de var. Ancak roman şeklinde değil de daha çok bilgi yığını şeklinde olacak okuyacaklarım. Objektif delilleri olan kitaplarla bunu sağlamak hedefindeyim...

Kitaplardan bu kadar söz etmişken Ankara' da kitapçılar arasındaki fiyat farklarına değinmeden geçemeyeceğim. Dost kitabevinde 11,5 TL olan bir kitap Akçağ kitabevinde 2,5 TL! Başka kitaplarda da aralarında 5 TL civarında farklar olduğunu gördüm. Sonuç olarak internetten kita almak daha mantıklı geliyor bana artık. Tabiki kitabı görmeden, kokusunu almadan kitap alamayan benim gibiler için çok zor bir durum ancak bir-iki kitap fazla alabilmek için buna değer sanırım.

30 Mart 2010 Salı

YİNE BİZE HÜSRAN

Geç kalmış bir yazı oldu biliyorum. Ancak vakit bulabildim:)

Maçı izlerken derbi değil de sıradan bir maç olduğu hissindeydim. Oyun temposunu ayarlayan bir FB vardı sahada. Bir hayli isteksiz ve beceriksiz bir de GS, malesef. Artık bu yıl ümidim kalmadı bu takımdan. Hatta Rijkaard kalırsa seneye de ümidim olmayacak. Bu kadar pasif bir yıl olmamıştı daha önce GS için. Maç farketmiyor. Her maçta 1-0 ı bulup geriye yaslanan, eğer skorda geriye düştüyse yenilgiyi kabullenip oyunu umursamayan bir takım yarattı sağolsun. Marka değeri var mı adamın? Evet var. Kendini ispat etmiş mi?Evet etmiş. Peki GS' ye ne katmış? Gençleri mi kazandırmış, yeni bir oyun anlayışı mı getirmiş, takıma yeni bir hava mı getirmiş? Hangisini yapmış? Hiçbirini yapmamış. Yapamamış diyemiyorum çünkü bizde soyuma odasına inen bir başkan modeli yok. Oyuncu transferlerini kendisi yaptığı için kadroya da söz söyleyemez. O zaman sorumlu kişi Rijkaard'tır. Herkes Leo' ya yükleniyor. Tamam Leo iyi kaleci değil. Peki senin forvetin, orta sahan ne iş yapar? Leo 5 gol yese suçlardım. Ama adam bir gol yemiş. Sen de iki tane at o zaman. Jo efendiye kimse söz söylemiyor ama Leo günah keçisi. Sabri yerinden çıkamıyor -Rijkaard' tan dolayı- kimse eleştirmiyor. Bu takım anca gider ufak takımlara 3-5 atar. Diğerlerinden yer de yer. Kalan 7 haftada aslında zor maç yok GS için. Ama hangimiz güvenebiliyoruz bu takıma? Bu hafta Sivas' a yenilmeyeceklerinin garantisi var mı?
Kim ne derse desin tek suçlu takım oluşturmayı beceremeyen Rijkaard' tır. Sonra da Volkan' ın poposuyla aldığı topa takılırız böyle. Kendi evinde ezik oynarsan adam poposuyla güler tabi sana. Son olarak da Rijkaard' ın Baros ile başlamaması tuhaftı doğrusu. Arda' ya gelince git Liverpool' da top topla. Büyük futbolcu değilsin, olamazsın da. Koca ağızsın sadece. Ancak konuşursun. Magazin yıldızı olmaktan öteye geçemezsin. Senin kaptan olduğun takım ancak bu kadar olur demekki...
NOT: Abdullah Avcı' nın adı geçiyor. Tasvip etmiyorum. Başarılı olacağına inanmıyorum. Gerets gelsin tekrar.
NOT 2: Şu Daum maç sonunda önemli olan oyuncuları gönülden yakalamak demiş ya pesss doğrusu. Bunu dedirten de GS. Ne desem bilmiyorumki. Hala çok kızgınım...

25 Mart 2010 Perşembe

GÜZEL BİR GÜN


Sabah 05:30 kalkıp işlerimi yapıp ardından Hendek yollarına düştüğüm için midir yoksa bugün Ramazan Bayramı' ndan sonra ilk kez Ankara' ya ailemin yanına gideceğim için midir bilmiyorum çok pozitif başladım güne. Keşke hep böyle olsa diye de dua etmiyorum değil hani. Bazen çok yoğun iş temposu altında insan o kadar yoruluyorki ne kendisine ne de sevdiklerine zaman ayırabiliyor. Uzun uzun düşündüğümde aslında kızdığım insanlara haksızlık ettiğimi anlıyorum. O kadar ihmal etmişimki herkesi. Sonra devamında şu soru geldi aklıma "acaba ben bencil miyim?". Aslında bencil biri değilim ama itiraf etmem gerekirse tam bir işkoliğim. Çalışmadığım an eksiğim hatta yokum. O da yetmiyor sadece, çok verimli çalışmam gerekiyor. Yeni birşeyler yapmam, çalıştığım firmayı adım adım yukarılara taşımam gerekiyor. Bunu yapamadığım an yine eksiğim hatta yokum. Hayatın merkezine neden iş yerleştirilir, neden hiçbirşey çalışmak kadar mutlu etmez insanı bunu araştırıyorum şimdi...
Bütün bunlar bir yana bugün çooook güzel bir gün. Akşamı daha da güzel olacak. Değer verdiğim bir abim der ki "sabah namazından sonra günün ilk saatlerinin bereketini yaşamak ayrı bir güzellik". Haklıymış gerçekten. Sabah evi havalandırmak için camları açtım. Kuşların cıvıltıları o kadar güzeldiki. Hatta mutfak balkonumuza dadanmış olan ve sürekli kombi dolabımıza tuvaletini yapan o güvercinlere bile kızamadım- keza kendileri yine oradaydı-. Hatta şu an iş yerindeyim malzemenin kalitesiyle alakalı sürekli gereksiz şikayetler eden Ramis' e bile kızamadım. Hayat güzel gerçekten çok güzel ve de keyifli hem de çoook keyifli.
NOT: işkolik olmaktan başka beni iki yıldır yoran başka birşey daha var: GS' nin durumu. Dün akşam FB maçına baktım biraz. Ne ballı adamlar dedim. Futbol oynamadan maç kazanıyorlar. Beni ilgilendiren tabi kupa maçı değil pazar günü oynanacak olan maç. Tamam biz de iyi oynamıyoruz ama onlar da bizden farklı değil. İlk tahminleirm beraberlik olacağı yönünde. Bu adamlar çok şanslı, bizim Leo da kopuk. Balına gol atarlarsa diye aklıma geldikçe çıldırıyorum. Of Allahım oyuncularımıza sakinlik ve özgüven, taraftarımıza seviyeli bir coşku ve sınırsız destek vererek kazasız belasız ve de 3 puanı hanemize yazacağımız bir maç nasip et bize...
NOT: Ne yapalım işte ben böyleyim:)

23 Mart 2010 Salı

DERBİ ÖNCESİ KLASİK FB OYUNLARI

Her yık aynı senaryo yaşanır Samiyen' deki maç öncesi. FB' nin başkanlarından tutun da taraftar guruplarına, medyadaki yazarlarına! varana kadar herkes hakemlerin GS' yi kayırdığını söyleyerek bir de aba altından sopa pardon düpedüz sopa gösterirler "adam gibi maç yönetin, aleyhimize karar vermeyin yakarız bu gezegeni" diye. GS taraftarları da malesef bu oyuna geliyorlar sürekli. Maç esnasında FB lilerin hafta boyunca yaptıklarını sahada çirkefliklerle yanıtlıyorlar. GS oyuncuları sahada futboldna başka şeylerle uğraşarak taraftarın gözne girmeye çalışıyorlar. Yapılması gerekese çok basit: Çıkıp sadece FUTBOL oynamak, maçı kazanmak ve sönmek üzere olan şampiyonluk ümitlerini devam ettirmek. Her sene sana cehennem olan Kadıköy' ü, o atmosferi rakibine futbolun ve coşkulu seyircinle yaşatıp Samiyen' i onlar için cehennem yapmak...
Maçla ilgili tahminim şu; Rikkaard beyefendi anlayamadığı için hala Galataaray' ın büyüklüğünü beraberliğe yatmaya çalışacaktır. İlk yarının başlarında golü bulursak hemen takım halinde geriye yaslanırız ve FB' ye davetiye çıkarırız aman gel de gol at diye. Bu sene oynadığımız futbol değil zaten iyice rezil ederiz maçı ve FB elini kolunu sallaya sallaya maçı alır. Bize de sinir olup tırnaklarımızı yemek ve "derbilerden sonra neden tatil yapılmıyor?" diye sormak düşer.
Cenky' ye cevap olarak da Rijkaard kendi kendini harcadı. Hatırlarsan ben sana bu ada gitmesin diyordum. Ama bendeki kredisi çoktaan bitti...

ADAMLIĞI TARTIŞILMAZ...

Özhan Canaydın...
Galatasaray' ın en beyefendi başkanlarından biriydi. Centilmen, kibar, soğuk kanlı ve gerçek bir Galatasaray sevdalısı. Şimdi gazetelere bakıyorum, yorumları okuyorum ve aklıma "kör ölür badem gözlü olur" sözü geliyor. Acı ama gerçek olan bu söz tam bizim milletimize yakışan türden. Özhan Canaydın başkan iken çoğu Galatasaraylı bir an önce gitsin diye bakardı. Adnan Polat geldiğinde çok sevinmiştik çoğumuz. Fenerbahçeli arkadaşlar ise üzülmüşlerdi. Çünkü çoğumuza göre olduğu gibi onlara göre de Özhan başkan başarısızdı ve GS' nin başında o olduğu müddetçe asla ezeli rekabette öne geçemeyecekti. Bugün ise yorumlarda "ben bir fb li olarak çok üzüldüm" gibi sözler var. Ne kadar samimiyetsiz, sığ, yapmacık sözler bunlar. Ölenin arkasından konuşulmaz derler. Belki de o yüzden bu sözler. Ama bilinmesi gereken şu ki size yorum yapın diyen yok. Susun sadece. Samimi olanlara sözüm yok. İlla yorum yapmak lazımsa başsağlığı dileyin olsun bitsin...
Özcan Canaydın' ın Galatasaray' a hizmetleri tartışılabilir kuşkusuz ama adamlığı tartışılmaz...

22 Mart 2010 Pazartesi

RİJKAARD EFSANESİ

Dün akşam Trabzonspor-Galatasaray maçını izlerken gerçekten saç baş yolduk. Oynanmaya çalışan şey futbol değildi bence. Çoğu deplasman maçında olduğu gibi geriye yaslanmış, gol yollarında etkisiz, her topu kaleciye nişanlayan, maça kafa olarak hazırlanmamış bi takım vardı karşımızda. Aslına bakarsanız maçtan önce Trabzonspora deseniz "maçı oynamayın hanenize 1 puan yazalım" bence hemen kabul ederlerdi. Çünkü hedefleri lig değil zaten. Ancak bizim futbolcular ve teknik heyet öyle işler yaptılarki Trabzonspor becerikli olsaydı gol yollarında farka bile gidebilirdi. Bazıları Keita için Sami Yen futbolcusu demiş. Dün Keita' yı 3 kişi tuttu. Önemli olan onu eksilttiği adamların yokluğunu fırsata çevirip golü atacak birilerinin olmasıydı. Şimdi bazıları Emre' yi suçlamış. Takımı 1-0 geriye düşüren Emre' nin yerinde başkası olsaydı o moral bozukluğuyla daha çok hata yapardı. Ama o %100 gollük kaç topu kesti. Ha şu da varki orta sahası olmayan bir Galatasaray' ı önümüzdeki hafta futbolu yerlerde sürünen, şampiyonluk ümidi pek de olmayan Fenerbahçe rezil eder. Morali yükselir ve şampiyon bile olur oynadığı bu futboldan bozma oyunla. Rijkaard' a gelince onu Allah' a havaleediyorum. Bu kadro Skibbe' nin elinde olsa açık ara şampiyonduk bence. Adamın tek sorunu cv sinde olmayan şeylerdi. Dünkü maçta Rijkaard göremedi orta sahada Elano'dan başka iş yapan olmadığını. Barış' a bile sabretti.
Anlaşılan o ki,
1.kendini geliştiremese de Arda bu takımın olmazsa olmazı.
2. si ise Rijkaard bence kendisine gelen teklifleir iyi değerlendirsin ve gitsin.
3. sü yönetim yeni sezonda ilk iş orta sahaya transfer yapsın.
4. önümüzdkei hafta derbiyi Ankara' da izleyeceğiz. Kaderebakınki Ankara' da izlediğimiz önemli maçları hep kaybettik. Acaba gitmesek mi?:)

28 Ocak 2010 Perşembe

NONDA GİTTİ

ŞÜKÜR KURTULDUK...

22 Ocak 2010 Cuma

LINDEROTH GİTTİ

sözleşmesi tek taraflı fesh edildi.

9 Ocak 2010 Cumartesi

ARDA ÜZERİNE OYUNLAR -2

Lig' e verilen arayla birlikte Arda yine konuşulmaya başlandı. Sinem Kobal ile evlenip İngiltere' ye yerleşeceğinden tutunda antrenmanda çalan Fener marşına verdiği tepkiye kadar pek çok konu... Ancak geçenlerde Hürriyet' te Meriç Tunca' nın yine saçma sapan bir yazısı vardı. Arda ile Mesi' yi kıyaslamış! Yazıyı okuduğunuzda amacın kıyaslamak değil Arda' ya hakaret etmek olduğunu net biçimde görebilirsiniz. Tabi Arda' ya hakaret ederken Galatasaray' ı da unutmamış her yazısında olduğu gibi. Aslında Hürriyet' te yazdığı için şaşmamak gerek. Kendisi daha önce de Galatasaray' a hakaretler yağdıran yazılar yazmıştır. Kendisinin hangi takımı tuttuğu zaten bellidir. Ancak ben böyle insanların besin kaynağının kendi takımlarına karşı besledikleri sevgi değil, rakip takımlara karşı içlerinde büyüttükleri kin olduğunu düşünüyorum. Meriç Tunca almış eline klavyeyi sorumsuzca, şuursuzca yazıyor da bunların müdürü vs. yok mu? Denetleyen yok mu? Eğer eline kalemi,klavyeyi alan herkes istediğini yazacaksa benim de hazır önümde klavye varken kendisine birçok şey yazayım o zaman. Ama bize yakışan bu değildir. Ben zaten Ercan Saatçi olayı sonrasında Hürriyet okumuyorum. (Başka bir web sayfasında görüp okudum). Ancak bunca Galatasaray taraftarının tepkisi yetmemiş olacak ki bu şahıs hala istediği şeyi yazıyor. Hürriyet okuduğum zamanlarda bu şahısın kendi takımıyla ilgili sadece methiyeler dizerken sıklıkla Galatasaray yazıları yazıp bunları da sansürsüz yayınladıklarını görmüştüm. Ama el insaf kardeşim. Eğer bunlar köşe yazarıysa, bloglarda bunlardan çok daha sorumluluk sahibi yazılar yazan, klavyesi kuvvetli arkadaşlar var. Onlara imkan verilsin. En azından kimsenin tepesi atmaz.
Arda olayına gelince Arda' nın biraz çenesini kapatıp futboluna bakması lazım. Yoksa ben Arda' nın Haldun Üstünel ile tartıştığına, Messi' nin Arda da kim dediğine vs. inanmıyorum. Arda çok iyi futbol oynamalı ki bu şahısların çenesi kapanmalı. Gerçi bu şahsın çenesi kapanacağa benzemez ancak kovulması lazım. Ama birilerinin maşası olduğu için de kovulacağını sanmam. O yazadursun biz önümüze bakıp şampiyonluğu ve eski adıyla UEFA kupasını zorlayalım. Hatta 10. yılında kupayı tekrar alalım.
Not: İçimde çok şey var yazmak istediğim ama yazamıyorum:)
Not 2: Arda evleneceksen evlen artık. Sen nasıl bu kadar medyatik oldun şaşırıyorum doğrusu...
Not 3: Bayan olarak magazinsel bi yaklaşımda bulunmak istedim birden. Arda' nın Sinem Kobal ile veliliğinin uzun süreceğini sanmam.

2 Ocak 2010 Cumartesi

YENİ YIL

Yeni yılın benim için tek anlamı cuma gününün tatil olmasıydı. Çünkü bu tatile gerçekten çok ihtiyacım vardı. Sebebini bilmediğim şekilde hafızamın zayıflaması ve kafamın sürkeli birşeylerle meşgul olması gibi sebeplerden dolayı ihtiyacım vardı tatile. Ancak yine de işe yaradığını söyleyemem. Aksine kafa karışıklığım arttı. İşin içinden nasıl çıkacağımı da bilmiyorum. Giderek daha zor bir hal alıyor benim için herşey. İnsan bazen -hatta çoğu zaman- eline geçen fırsatları iyi değerlendiremiyor. Fırsat kaçtıktan sonra da keşke deriz. Hiç bitmeyen keşkelerle dolu hayat... Oysa çok zaman olmuştu keşke demeyeli. Ama yine başladık işte. Ne yapalım biz de alnımıza yazılanı bekleyip göreceğiz. Dilerim iyice kafam karışmaz. Yoksa herşey sarpa saracak...