26 Ekim 2012 Cuma

BABALARINI KAYBEDEN TÜM EVLATLARA VE EVLATLARINI KAYBEDEN TÜM ANNELERE...

Bayramın birinci günü, yani dün, aldım haberini sevgili amcamın... Kurban bayramlarında sacın başına geçip eteri kavuran, sonra kendi elleriyle ekmeğin arasına doldurup "sen de aldın mı kızım?" diye herkese tek tek soran, herkesi doyurduktan sonra kendisini doyuran amcam bir kurban bayramı arefesinde hayata yumdu gözlerini... O hep neşeyle "nasılsın kızım?" diye soran adam yok artık...Geride üç evlat bir sürü yeğen, kardeş ve anne bırakarak terk etti bu dünyayı...Aslında onunki zaten hep hüzünlü bir hayattı...Sevdiği herkesten uzak geçirilmiş bir ömür...Sevdiğine sevdiğini söyleyemeden bitip giden bir ömür...Evlatları tarafından dışlanmış bir babanın ömrüydü onun tükettiği...Söylenecek çok şey var amcam için...Onu çok iyi tanıdığımdan değil yaşadıklarını çok iyi bildiğimden...Hani hayatta hep mazlumu oynayanlar haklı görülür ya amcam zalimi oynar göründüğü için haksız göründü.Aslında peşinden koştuğu sadece bir huzurdu. Mazlumu oynayanlar olmasaydı ne evlatlarından ne de sevdiklerinden uzak kalırdı...Tabi olayın diğer tarafında evladını kaybetmiş bir anne var...Çoğu kadın gibi, insan gibi bencil...Ama anne...Geride bıraktığı henüz 62 yaşında bir evladın acısıyla ömrünü tamamlamak zorunda kalan bir anne...
Bu sonsuz ayrılık aklıma canım babamı getirdi ister istemez...
Her ölümden sonra ilişkilerimi düşünürüm.Bu sefer babamla olan ilişkimi düşündüm. Bizi okutmak için çırpınan, kendini feda eden adamı...Sonrasında bizden hiçbir şey beklemeyen, annem bize kızdığında "neyi var çocukların, hepsi melek gibi" diyen adamı, babamı... Herkesin babası iyidir kuşkusuz.Ama benim babam bambaşka. Erkekler hep bencildir ya benim babam tam tersi...Babam hayatımda gördüğüm bencil olmayan tek insandır. Çok iddialı gibi gelebilir bu sözüm ama tanısanız siz de bana hak verirsiniz. Hayatı boyunca hep başkalarını, bizi düşünmüştür... Bu yüzden üzüldü, yıprandı,yıpratıldı...
Babama halen söyleyemediğim çok şey var...Dilenecek çok fazla özür ve edilecek çok fazla teşekkürle dolu...Çok istedim dün bunu yapmayı ama yapamadım.Zincirimi kırıp ne özür dileyebildim ne teşekkür edebildim ne de sevdiğimi söyleyebildim...
Keşke konuşmak da yazmak kadar kolay olsaydı...Hatta bazı şeyleri yazmak da kolay olmuyor...Boğazımda düğümlenen sözcükleri parmaklarım da yazamıyor şu an...

7 Ekim 2012 Pazar

GS Futbol Takımı ve Maceraları

Galatasaray, süperligde 14 puan topladı. Ancak topladığı puanlardan çok toplayamadıkları gündeme damgasını vurdu. Önce Ordu maçında yitip giden puanlar ardından Eskişehir maçı...Ama bunlardan daha önemlisi düşmanların yüzünde gülümseme oluşturan Avrupa macerası.Öyle bu maceranın henüz yaşanmamış kısmı sanki o gülümsemeyi kahkahaya dönüştürecekmiş gibi. Galatasaray taraftarı henüz şampiyonlar liginde puanı olmayan takımına birşey diyemiyor.Çünkü takım güzel oynuyor. Ancak 3 puanı almak önemli olduğu için bir süre sonra güzel oyun tek başına yetmeyecek. Allah korusun "0" çekerse bu takım yıllarca malzeme verir rakip takım taraftarlarının ağzına. Bundan daha da önemlisi yıllar sonra dönülen Avrupa arenasından boynu bükük çıkmanın bedelini maddi olarak da ödemeye mahkum olur. Halihazırdaki Avrupa sıralamasında adı sanı duyulmamış takımların bile altında kalmak yakışmıyor Galatasaray' a. Sezon başında takımı "Avrupa için kuruyoruz" diyen başkan şimdilerde "gruptan çıkmamamız beni şaşırtmaz" diyor. Bu nasıl bir çelişki? Başkan' a hiç güvenmediğimi daha önce de yazmıştım. Bu güvensizlik giderek artıyor. İlk seçildiğinde "beni tvlerde çok görmeyeceksiniz" diyen adama bir baksanıza. Sürekli konuşuyor, saçmalıyor. Dedikleri tutarsız. Şu an Fatih Terim' in sırtından götürüyor işi. Ama Avrupa' da bu şekilde devam edersek ve bunun üzerine sezon sonunda şampiyonluk gelmezse Ünal Aysal başkanlığa veda etmeye mecbur kalır. Çünkü GS camiası hep başarı odaklı olmuştur. Maçlarda taraftarlardan bunu anlayabiliyoruz zaten. Diğer takım taraftarları maç boyu destek olurken bizim taraftarlar sadece öne geçince destekliyor. Takımı itemiyor. 
Fatih Terim lider özellikli bir adam dedik hep. Ama liderler "ileriyi görebilen", proaktif adamlardır. Fatih Terim Melo' nun tatil boyu çalışmadığını görerek ondan belki on hafta boyunca verim alamayacağını görmeliydi. Baros' u Sercan' ı kesebilen Terim neden Melo' yu kesemiyor? Koskoca GS takımı bir Melo' ya mı kaldı? Eskişehir maçında Melo' yu ikinci yarı sahaya çıkarmamalıydı. Geçen sezon takımı sırtlayan Selçuk İnan, milli takımda yaşadığı sıkıntıyla birlikte düşüşe geçti. Yine Fatih Terim burada devreye giremedi. Umut Bulut, Burak Yılmaz...Ayaklarına gelen fırsatları çok kolay harcıyorlar. Geçen sene az gol yiyip çok gol atan takım gitti yerine ne olduğu bilinmeyen bir takım geldi. Üstelik daha kaliteli diyebileceğimiz ayaklara sahipken. İşte burada mental sorunlar olduğu aşikar. Kendine güvenmek iyidir, ne de olsa atarız demek iyidir. Ancak maç 90 dakika sadece. Eğer öndeysen en azından korumalısın.Değilsen öne geçmelisin bir an önce arkada açıklar vermeden. Topu kaybeden oyuncu topun arkasından bakmamalı.Gidip basıp almalı veya almaya çalışmalı.
Bugünlerde FB,BJK ve TS de kötü olduğu için sular durgun. Ama sen Galatasaray' sın. Durumun farklı olmalı. Hedeflerin doğrultusunda ilerlemelisin. Başında efsane teknik direktörün var. Seni iyi bilen, Türkiye' yi ve Avrupa' yı iyi bilen bir Teknik direktör....Türk futbolu alarm verirken senin bir itfaiyeci gibi yangını söndürmen gerekir yangına bir odun atman değil.

Son bir söz de Alex üzerine...Bence Alex görevini yaptı ve gitti. Alex' in gidişi FB' yi şampiyonluğun ve belki de UEFA kupasının adayı haline getirdi. Çünkü futbolcular artık yerlerinin garanti olmadığını anladı. Başkan sahaya indi, hepsinin gözünü korkuttu. EĞer FB bu akşam BJK' yi yenerse şampiyon olma yolunda çok ciddi bir adım atmış olacaktır.

14 Eylül 2012 Cuma

FUTBOL NAĞMELERİ

Herkes Teknik Direktör, herkes futbolcu, herkes hakem... Asla öğrenemeyeceğiz taraftar gibi maç izlemeyi, sevinmeyi,üzülmeyi yorum yapmayı. Çünkü futboldan başka tatmin aracımız yok maalesef. Bakın en fanatiklere işsiz güçsüz, hobisiz, boş hayatlı insanlar çoğu. Böyle olmayanalar ise hayatta hiçbir derdi olmayan insanlar. Adamın parası çok kendini adamış bir takıma...Sonra otururp maçı izlerler başlarlar dövünmeye, ahkam kesmeye. Hani anne-babalar der ya "oğlum ne veriyor bu takım sana?Parayı alan futbolcular sen kendini üzüyorsun." Çok demode gibi aslında ama bir o kadar da doğru. Ama ben o anne-babanın yerinde olsam çocuğumun neden birşeye bu kadar bağlandığını anlamaya çalışırdım. Demekki benim çocuğum başarısız, mutsuz. Böyle olmasa bir takım için bunca kavga eder mi? Sağlıklı bir insan oturup maçını izler (evde veya stadda), sevinir veya üzülür. Ama oturup bunun için kavga etmez, uyumamazlık etmez.Heleki Türkiye gibi futbolda 3.dünya ülkesi durumunda olan, taraftarın sadece "yolunacak kaz" gözüyle görüldüğü, başarının sadece ulusal çaplı algılandığı bir ülkede...
Dün gece Aziz Yıldırım epey konuşmuş.İzlemedim ama okudum. Bayağı döktürmüş. Gazetelerde Aziz Yıldırım sevenler yorumlar yazmış "helal sana başkan" türünden. Soruyorum; bir insan örgüt kurmaktan içeri girdiyse ve hala yargı süreci devam ediyorsa bu denilecek en son laftır. Ha süreç sonunda aklanır o zaman tamam. Çıksın konuşsun. Ama her konuşmasında "ben şimdi konuşmuyorum,günü gelince konuşacağım" demesin. Adam öldüğü gün "yazık,rahmetli içini dökemeden gitti" noktasına gelecek tüm FB camia.
Aziz Yıldırım, FB üzerinden egolarını tatmin ediyor. Hükmediyor, destek görüyor, tehdit ediyor ama ceza almıyor. Çıkıp ben yaptım ben ettim diyor. Her başarıyı kendine mal ediyor. Demekki Aziz Yıldırım' ın fanatikliğinin altında başka şeyler var. Ben bu başkanın psikolojisinin incelenmesi taraftarıyım. Eğer bir psikolog olsaydım -ama tarafsız- kesinlikle bu konuyu araştırıdım. Çünkü buradaki konu maddi menfaatin üzerinde bir konu. sağlıklı olmayan bir durum. Diyeceksiniz ki "sana ne?" Ben kendim için değil şu zavallı Türk Futbolu için diyorum. Allah tez zamanda Türk Futbolu' nu bu adamdan kurtarsın. Karabasan gibi gelip oturdu üzerine..
NOT: Aziz Yıldırım FB' yi şampiyon yapmış, Emre' yi göndermiş. Aykut Kocaman hani senin adamlığın?

12 Ağustos 2012 Pazar

SÜPER KUPA MAÇI VE YENİ SEZONA HAZIRLIK

Aslına bakarsanız bu sene hiç olmadığı kadar futboldan soğudum. Geçen sene soğusam kendimi anlayabilirdim ama bu sene hiç anlam veremedim doğrusu :) Ama herşeye rağmen ister istemez futbol beni kendine çekiyor bir şekilde...Son oynanan Fiorentina maçını izlemedim. Sağ gözüm, eşim Ozhano izledi maçı. Çok da ışık vermediğini söyledi takımımızın. Ben de her zaman olduğu gibi ona Süper Kupa maçını sordum. O da her zamanki gibi "ben ne bileyim Ebruuuu?" diye cevaplayıverdi sorumu :)) Bizim, her maç öncesi yaşadığımız bir durumdur bu:))
Neyse gelelim Galatasaray bu sene ne yapar sorusuna. Galatasaray bu sene de şampiyonluğu kovalar. Bunda şüphe yok. Rakibi de sadece Fenerbahçe olur. Fenerbahçe' nin yıllardır en kötü ihtimalle ikinci olmasının altında yatan gerçek iyi kadro kurup istikrarlı olmaları. Fenerbahçe' nin dışında hiçbir takım bu istikrarı yakalayamadı maalesef. Böyle olunca da FB, şampiyonluk yarışlarında yalnız kalabilecekken o Fenerbahçe ukalalığı yüzünden hep yanlarında birilerini buluverdiler. Galatasaray ise geçen yılki şampiyonluğun taraftarlar arasında yarattığı olumlu hava ile 2012-2013 hazırlık maçlarında bana göre iyi sonuçlar aldı. Sadece bir beraberlik ile ligdeki diğer takımların yakalayamadığı başarıyı yakaladı. Bol gollü sonuçlar sadece güçsüz takımlara karşı alınırken güçlü takımlara karşı 1-0 olsun bizim olsun düşüncesiyle maçlar kazanıldı. Galatasaray için 2012-2013 sezonunun şampiyonu veya ikincisi olmasını belirleyecek bir-iki etmen var. Bunlardan birincisi bu akşam oynanacak kupa maçı. Eğer Galatasaray bu akşam kupayı alırsa bu gazla çok iyi bir şekilde ilerler. Ama kazanamazsa hemen taraftar umutsuzluğa düşer ve bu da takıma yansır. Anlayamadığım bir şekilde Fenerbahçe yenilgileri bizi hala mahvetmekte. Oysa kabul edelim ki Galatasaray' ın -her ne kadar Fatih Terim futbolda şansa inanmasa da- Fenerbahçe' ye karşı şansı tutmuyor. O halde bu akşam alınacak muhtemel bir yenilgi sonrası kaybedilecek kupa da Galatasaray' ı fazla etkilememeli. Çünkü Galatasaray bu yıl hem Avrupa' da, hem Türkiye liginde, hem de Türkiye kupasında yarışacak. Doğal olarak da bu akşam ki maçın sonucuna bakmaksızın camia olarak kenetlenmeliyiz. Eğer Galatasaray dağılırsa bir daha zor toparlanır çünkü. Ben Galatasaray' ı başarıya götürecek unsurun -eski günlerde olduğu gibi- birlik ve beraberlik olduğunu düşünüyorum. 
Akşamki maçın sonucuna bakılmaksızın daha yüksek sesle GALATASARAY deme zamanıdır zaman...

5 Ağustos 2012 Pazar

ŞEHİT HABERLERİ İLE HER GÜNE UYANMAK...

Küçükken kız kardeşimle evde evcilik oynardık. 90 lı yılların başlarında... Komşu olurduk birbirimize ve birimizin evini teröristler basardı. Sonra diğeri eve girerdi ve birlik olup teröristleri tuvaletin deliğine atardık... 9-10 yaşlarında kurduğumuz bir oyundu bu... Bir çocuğun gözünde terörü bitirme isteğiydi belki... Belki kahraman olma isteği...
Sene 2012 oldu...Artık çocuk sahibi olacak yaştayım. Ancak ülkede hiçbir şey değişmedi.Ve anladık ki teröristleri tuvalet deliğine tıkmak o kadar da kolay değilmiş... Bu işin içinde hükumetler, ekonomik çıkarlar, siyasi çıkarlar varmış. Ve bizim ağabeylerimiz, kardeşlerimiz, eşlerimiz bu çıkar kavgasına kurban gitmektelermiş...Oysa ki 10 yıldır aynı parti var iktidarda. Bu halkın büyük bir kısmının desteğini arkasına alıp iktidar olan bir hükumet. Terörü bitirebilecekken hep şehit haberleri almak yoruyor insanı. Barzani' nin yetiştirip Suriye' ye gönderdiği sözde askerler orada eğitim alırken bizim istihbarat örgütlerimiz neredeydi? Dağların arasında PKK kenevir yetiştirirken neredeydi? Şimdi mi anlaşıldı kenevir yetiştirdikleri de ele geçirildi bu alanlar?Bu alanlar kimin? Türk milleti en çok ordusuna güvendi bugüne kadar.Bizim ordumuz bu kadar mı aciz? Ya da daha doğru bir soruyla kim bizim ordumuza "sus" emri veriyor? Bizden alınan vergilerle alınan onca savaş malzemesi boş dağları bombalamak için kullanılırken nedene hükumet buna seyirci kalıyor?
Ateş düştüğü yeri yakacak yine. Twitterda yine saçma sapan şeyler TT olacak, saçma sapan maçlarla, şikeyle, benim takımım senin takımını döverlerle bu millet yine kendi kendini uyutacak. Bir yanda da canlar yitmeye devam edecek... Kim dur diyecek? Bıçak kemiğe dayandı, artık sabrımız kalmadı... Bu kalıplaşmış sözlerden bıktık artık kuşkusuz. Ama biz ne zaman klavyelerimizin başından kalkıp harekete geçeceğiz? Bu uyuyan millet ne zaman uyanacak? Kurtuluş Savaşı' nda koca koca ülkeler baş kaldırmış bu millet PKK' ya mı teslim olacak? Bana göre şu an bu milletin Kurtuluş Savaşı 2.kez başlamalıdır. PKK' yı küçümseyerek bu iş bitmez. Suriye bölünürse orada kurulması muhtemel bir Kürdistan, Türkiye' nin sonu olabilir. Çocuklarını Amerika' da doğuran, bizlerin izlediği saçma programlarla, dizilerle, filmlerle zengin olan bu ülkenin "zengin tabakası" pılısını pırtısını toplayıp gider ama biz kalırız. Kalıp mücadele eden biz oluruz. Ama bir Mustafa Kemal çıkar mı bu milletin bağrından? Askerin bu kadar eli kolu bağlanmışken...
Toplum mühendisleri öyle bir toplum yarattılar ki duyarsız, bencil, sadece kendi menfaatini düşünen, millet olma bilincini kaybetmiş... İşte bundandır bütün bu oyunlar, bütün bu rahatlık... Eskiden olsa hükumet yıkılırdı bunca şehidin ardından. Ama şimdilerde herkes kendi çorbasında Türkiye bölünmeye adım adım yaklaşırken...

1 Temmuz 2012 Pazar

MEHMET TOPAL VE İRONİSİ

Mehmet Topal, efendi, saygılı, duruşu bambaşka bir adam... Futbolculuğu da tartışma götürmeyecek kadar iyi elbette.Boşuna "örümcek" olmadı hani. Ancak 2 sene önce Galatasaray' dan "Avrupa' da oynamak istiyorum" diye ayrılmak isteyen, hatta bu gitme isteğini kötü futboluyla perçinleyen Topal ne hikmetse ayıla bayıla gittiği Avrupa' dan sessiz sedasız dönüyor.Hem de "eski takımı"nın en büyük rakibine... Kusura bakma Topal ama adama sormazlar mı "hani sen Avrupa' yı hedefliyordun?" Gide gide nereye gittin? Bu muydu senin Avrupa hedefin?
Yolun açık olsun demek isterdim ama diyemiyorum.Adamlığına lafım yok ama geride bıraktığın soru işareti ve yaptığın yanlışla kırdığın yüzlerce kalp ile yolun pek de açık olacak gibi değil.Yine de insanlık bizde kalsın Allah seni bildiği gibi yapsın:)))

30 Haziran 2012 Cumartesi

ÜNAL AYSAL' A GÜVENEN VAR MI?

Ünal Aysal Galatasaray' a başkan olduğunda çoğu taraftar sevindi muhakkak. Sevinmekte de haklıydık.Çünkü borç içinde yüzen bir kulüpten "kendini çevirebilen" bir kulübe dönüştü Galatasaray. Ancak Ünal başkanın yaptığı çok ciddi hatalar vardı. Neler mi?
1.Bülent Tulun' un "mektup" skandalına rağmen "baş danışman" olarak kulübün maaşlı personeli olmaya devam etmesine izin vermesi,
2.Ünal Aysal-Adnan Öztürk-Ali Dürüst üçlüsünün sürekli "farklı telden çalması"
3.Şike sürecinde dik bir duruş sergileyememesi,
4.Transfer sezonu bizim için 30 Haziran' da bitecek demesine rağmen hala Şampiyonlar Ligi' nde yürüyebilecek bir takım oluşturamaması,
5.UEFA' nın kararlarına göre transfer yapacağız deyip karar olumlu yönde çıkmasına rağmen transfer yapılamaması,
6.Şimdiye kadar topu UEFA' ya atıyordu şimdiden sonra Fatih Terim istemedi deyip kestirip atacak olması.

Geçen yıl takım şampiyon olduğu için kimse tepki vermedi -ki bana göre bayan ve erkek basketbolda da şampiyon olmalıydık- ama bu yıl geçen yıldan daha güçlü gelen Fenerbahçe' ye şampiyonluk kaptırılırsa taraftar affetmeyecektir. Hatta o kadar uzağa gitmeye gerek yok "Süper Kupa" maçında eğer o kupayı alan taraf olmazsak taraftar "transfer isterük" diye bağırdığında Ünal Başkan ne diyecek merak ediyorum. Aslında ne diyeceğini biliyorum"mali durum"... O zaman neden taraftarı oyaladın demezler mi adama? 
Diğer bir konu da şampiyonluk... Her zamanki gibi Galatasaray yönetimi bunu da yeteri kadar paraya dönüştüremedi. Sanki Fenerbahçe şampiyon olmuş gibi transferleri yaptılar, gelirlerini artırdılar,borsada değer kazandılar. Eğer sen yönetim olarak bazı şeyleri beceremiyorsan - ki Galatasaray tarihinde hem şampiyonluk hem maddi kazanç getiren bir başka hatırlamıyorum ben- kimseyi kandırmaya çalışmayacaksın.
Son olarak geldiği günden beri "ben Avrupa'da başarılı olmak için geldim" diyen bir başkanın Şampiyonlar Ligi için oldukça "uyduruk" bir takım hazırlamış olması Ünal Aysal' ın sözüne güvenilemeyeceğinin en büyük göstergesidir.

NOT:Galatasaray yönetimi TT Arena' yı "seve seve" Beşiktaş ile paylaşacaktır. Başkasının eşeğiyle yola çıkmanın bedeli de budur.... Tayyip Erdoğan' ın bir kaş göz işaretine bakar bu iş!

24 Haziran 2012 Pazar

TWITTER' I NEDEN BIRAKTIM?

Twitter' da çok eski değildim. Sanırım bir yıl kadar olmuştu üye olalı. Zaman içinde iyi bir kullanıcı oldum. 4000 in üzerinde twitim oldu :)) Takipçi sayım da 400' e yakındı. Ancak twitter benim şunu fark etmemi sağladı: Bu ülkedeki kavgaların sebebi twitter dır. Neden mi? 
İki arkadaş var...Biri GS li diğeri FB li. Gerçekten dostluğa yakın bir arkadaşlıkları var. Ama twitterda birbirlerine olmasa da birbirlerinin takımları aleyhinde attıkları twitler yüzünden önce bir güzel tartışıyorlar sonra da arkadaşlıkları sona eriyor. Bu şekilde birçok twit gördüm. Normalde kimsenin yüzüne söylenemeyecek sözler "klavye delikanlılığı" sayesinde çok rahat söylenir daha doğrusu yazılır oldu. İşte ben de bunlardan rahatsızlık duydum. İnsanların birbirini gaza getirmekten başka birşey yapmadığı, kadını erkeği hepsinin her twitin sonuna aq eklediği bir ortam bana uygun değildi. Ayrıca benim taraftarlık anlayışıma da uygun değildi. Ben dört sene boyunca fanatik fenerli olan arkadaşımla aynı evde kaldım. Bir kere bile tartışmadım. Ama bu twitter yüzünden huyum suyum değişti. Takımım olan Galatasaray aleyhinde konuşan, yazan herkese sinir olmaya başladım. Başkaları istediği gibi olabilir. Siz sayın sövün diğer takıma beni ilgilendirmez. Ben kendi yoluma bakarım. Evet ben hala Galatasaraylıyım, Galatasaray' ı da dünyada sevdiğim 10 şeyin arasında birinci sıraya yazarım. Ama benim Galatasaray sevgim başka takımlara olan nefretle büyümüyor, beslenmiyor. Ve yönetiminde bulunmadığım, söz sahibi olmadığım bir takım için de arkadaşlarımla, sevdiğim insanlarla kötü olmak istemiyorum. Hani annelerimiz der ya "oğlum Galatasaray mı sana ekmek veriyor" işte aynen öyle... Son yaşanan olaylarda da gördük ki bu ülkede futbol sadece bir oyun değil... İktidarların, siyasilerin, ihalecilerin, mafyanın gölgesinde... Bu kadar kirli olan bir oyunun içinde benim Galatasaray sevgim fazlasıyla temizken neden kirlenmesine izin vereyim düşmanlıklarla, neden arkadaşlıklarım bitsin veya zarar görsün? Bırakın diğer takım taraftarlarını kendi takım taraftarlarınızla bile ayrılığa düşüyorsunuz. Örneğin ben Anadolu Efes' in Eurolig' de Galatasaray' ı yenmesine tepki gösteren kişilere istinaden bir-iki twit attım anında unfollow ettiler. Farklı görüşlere bu kadar tahammül yok işte twitter aleminde. Tek tip insan yaratma oyunu gibi... 
Özetle sanal sosyal alem bana göre değilmiş.... Ben Galatasaray' ı kendi içimde desteklemeye, ürünlerini almaya devam edeceğim ama asla farklı takımlardan kimseyle futbol muhabbeti yapmayacağım. 

7 Mayıs 2012 Pazartesi

ŞİMDİ BAŞLIYORUZ...

2011 yılı Mayıs ayıydı sanırım.Eski iş yerimde futbol hakkında konuşurken -çok enteresandır 3 erkek mühendisin futbolla alakası yokken 2 bayan mühendis olan ben ve Gamze deli gibi futbol konuşurduk- "Allah Türk futbolunu tez zamanda Aziz Yıldırım'dan kurtarsın" demiştim. Canım Gamze "Allah korusun" demişti :) Oysa ben ölmesi için değil, futbol aleminden ayrılması için o duayı etmiştim. Sonra garip bir şekilde duam kabul oldu :) 
Adını Roma tarihinden almış olan ve kutsal aylardan biri olarak görülen Temmuz ayı belki de tarihinde hiç bu kadar çok anılmamıştı. O malum 3 Temmuz günü sabah haberlerinde şokla karşılaştık hepimiz. Bu ülkede adaletin olduğuna hiç bir zaman inanmadığım için haberlere de pek inanmadım. Doğru olma ihtimali olsa bile ne de olsa kimse küme düşmez sonunda olan Galatasaray' a olur dedim. Ardı ardına duygusallıktan dolayı çok saçma açıklamalar geldi Fenerbahçe yönetiminden ve teknik heyetinden. Ama medya ayağı her zaman çok güçlü olan kulüp, taraftarını, olayın bir "iftira ve FB' yi aşağıya çekme" çalışması olduğuna inandırmayı başardı. Fenerium inanılmaz satışlar yaptı, kombineler tükendi, stad her maç tıklım tıklım doldu. Derhal müdahale edeceğini düşündüğüm iktidar ise hamlesini son ana kadar yapmadı. UEFA' nın İstanbul' da toplanması fırsat bilindi. Türk mantığı hep "hallederiz" der. Yine aynı mantık işledi ama bu sefer "halledilemedi". Sonra alakalı alakasız her kulüp olayın içine sokuldu ki herkes kendi canına düşsün. Öyle ya cumhuriyet olan Fenerbahçe idi ve onu korumak kollamak her bireyin görevi idi. Fenerbahçe Cumhuriyeti için zaten sürünen Türk Futbolu ateşe atıldı....Hikayeyi herkes fazlasıyla biliyor zaten.Uzatmaya gerek yok...
Şimdi olayın diğer tarafına geçiyorum...Galatasaray tarafına...
Galatasaray' ın büyüklüğünü, önemini anlatmaya zaten gerek yok. O halde süreçteki Galatasaray' a bakalım. Olaylar ilk açıklandığında zaten Galatasaray kendi derdine düşmüştü. Öyle ki " iyi ki geçen sene 8. olmuşuz" bile dendi. 2010-2011 yılını 8. bitirmiş, borç içinde ve yönetim idari açıdan tarihte ilk defa ibra edilmemiş. Zaten herkes "bittik" havasında. Üstelik TOKi' nin yaptırdığı staddan dolayı taraftarın bir yandan boynu bükük. Dalga konusu olmuş kulüp çünkü. Sonra yıllardır gizli kahraman olan "ÜNAL AYSAL" çıktı ortaya. Fatih Terim' in gelişiyle ise taraftarlarda bir heyecan oldu. Ben ise şampiyon olamayız ama 3. veya 4. oluruz diye düşünüyordum. Çünkü takım "sıfır kilometre" idi. Diğer takımların oyuncuları birbirini çok iyi tanıyordu. Üstelik GS Elmander denilen "birini", bir bidon olan Melo' yu almıştı. Tüm bunlara rağmen GS benim gibi düşünen bir sürü insanı utandırdı ve 9 puan farkla lider bitirdi ligi. Sonrasında ise play off u süsleyip "süper final" diye bir pakete soktular. Eee lige heyecan lazımdı. Ancak Ali Koç' un Yıldırım Demirören' e verdiği akıl ile GS de sürecin içine çekilmeye çalışıldı. Böylece herkes kendi derdine düşecekti. Öyle de oldu. GS, bir türlü ısınamadığı stadında 7 puan bıraktı rakiplerine ve 9 puan önde bitirdiği ligin süper final ayağında 1 puan farkla son haftaya girdi. Fatih Terim ise açıklanan karar ile yaşadığı şok sonucunda bir takım açıklamalar yaptı ve 3 maç ceza aldı. Oysa ki Fatih Terim gibi tecrübeli bir adam "eyvah şampiyon olmamız istenmiyor" diye paniğe kapılmamalıydı. Evet herkes şampiyonluk son maça kalsın istiyordu ama kimse de GS sahasında 7 puan bırakacak diye ayar yapmadı. 
Şimdi gelelim GS' nin yaptığı yanlışlara...
1. GS yönetimi çözümün değil çözümsüzlüğün bir parçası oldu. Ne sunulduysa "istemezük" dedi. Oysa GS gibi köklü bir camianın çözümün tam odağında olması gerekirdi.
2. GS yönetimi yeni federasyon seçimlerinde de akılcı bir yol izleyemedi. Kuşkusuz artık futbol sadece futbol değildi. İktidar olaya el atmıştı...
3. Ligi 9 puan farkla lider bitiren GS futbol takımı ikinci maçında evinde nefes aldırmadığı FB' ye 2-1 yenildi ve bir anda fark eridi gitti. Bu yenilgide hırsına yenik düşen Fatih Terim' in rolü büyüktü.
4. Fatih Terim turnuvalara alışmış bir teknik adam. Ama bu süper final denilen turnuvayı şu ana kadar hiç iyi idare edemedi. Ne galibiyeti korumayı başarabildi ne de beraberliği. Çünkü o İmaparator' du ve kazanmalıydı.
5. Evinde 2-0 dan 2-2 berabere kaldığı Beşiktaş maçı sonrasında yönetici Ali Dürüst' ün açıklamaları her şeyi açıklıyordu. Evet Galatasaray takımı şampiyonluğa olan inancını kaybetmişti.

Bu maçın ardından PFDK cezaları açıkladı. Kulüplerle kişiler ayrılmıştı.Çünkü geçen senenin şampiyonu Şekip Mosturoğlu, Ümit Karan,Serdar Kulbilge vs. olmuştu ve paraları onlar almıştı...

Çoğu zaman FB taraftarını anlamadım. Çünkü bizim camia hiçbir zaman o kadar tutkulu sevmemişti takımını. Aynı olayı biz yaşasaydık ne o stada bir taraftar giderdi ne yönetim kalırdı ne de bir tane ürün satılırdı. GS doğal olarak küme düşme hattına gelirdi. Sevmesek de Aykut Kocaman "bu yönetim bana güvenmemiş şikeye teşebbüs etmiş veya şike yapmış" diye düşünüp gitmedi. Takımın başında kaldı. Volkan, Alex ve Emre ile şampiyonluk umutları son maça taşındı. Evet aynı şeyi GS yapsaydı ben utanırdım, bunu bize nasıl yaptılar derdim. Ama onlar demedi. Mantıksız gelse de bize kendi aralarında bunu kabul ettiler ama dışarıya karşı bir duvar ördüler. Helal olsun demekten başka bir şey düşmez bana. Yönetimi ise çok suçlu FB' nin. Taraftarını salak yerine koydu.Paralarını aldı, gönüllerini yaraladı.Ama kimin umurunda?Sezon sonunda şampiyon olursan taraftarın ağzına bir parmak bal çalarsın.Ama ya olamazsan? O zaman cemaat diye taraftarını kandırıp sonra cemaatin yaptırdığı ve senin de üstüne konduğun spor salonu, taraftarının açtırdığı pankarta yönelik olarak cemaatin gazetesine "marjinal gruplar" diye verdiğin demeç senin önüne konur.

Sözün özü şudur: ŞİMDİ BAŞLIYORUZ...

15 Ocak 2011 Cumartesi

KENDİNİ BİLMEZLİK ÖRNEĞİ

Dünya' nın en iyi statlarından birine sahip oldu GS. Stadın yapım hikayesini herkes biliyor. Anlatmaya gerek yok tekrar. Ama son kısmını tekrarlamak lazım: Özhan Canaydın ve Hasan Doğan Tayyip Erdoğan' ın yanına gittiler birlikte. Tayyip Erdoğan' ın "gereken yapılsın" talimatıyla stat başladı...Şimdi gelelim meseleye...
GS' nin yeni stadı inşaat başlar başlamaz medyada fazlasıyla yer buldu. İnşaat süresince pek çok olumsuzluk yaşandı. FB' den Trabzon' a tüm kulüpler stadın GS' ye "peşkeş" çekildiğini iddia etti. "O zaman bize de yapın" denildi. Tüm tartışmalar eşliğinde stat yapıldı. Görkemli stadına kavuşmayı heyecanla bekleyen GS taraftarları açılışa gelmek için yüksek bilet fiyatlarına katlandı. GS kulübü de çok güzel bir açılış orgazize etti. Stadın akustiği test adilmiş oldu adeta... Diğer kulüplerin ve taraftarlarının kıskanç bakışları altında açılış yapıldı. Gönül isterdiki yarın gazeteler boy boy stadı öven resimler yayınlasın, sosyal paylaşım sitelerinde rakip takım taraftarları kıskançlıklarından çamur atmaya çalışsınlar... Ama ne yaptı GS taraftarı? Kendilerinin muhteşem bir stada sahip olmasını sağlayan kişiyi yuhlayarak stadın görkemli açılışı yerine bu protestoların konuşulmasını sağladı. Bir kitlenin kafası hiç mi çalışmaz? Bu nasıl bir zihniyet? Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Sev veya sevme FB' li olduğu bilinen bir başbakan sana stat yaptırmış öp de başına koy. Tepkin varsa sandıkta göster. Burası siyaset meydanı mı? Kime, neyi gösteriyorsun? 2 yıl sonra GS' ye "çıkın bu stattan" denilse veya Tayyip Erdoğan iktidarda olduğu süre boyunca GS şampiyonluğa hasret kalsa ne kadar mutlu olacaksınız?
Paranıza kıyıp maça gitmişsiniz. Çok güzel. Ama takıma fayda sağlayacağınıza zarar veriyorsunuz. Gelmeyin maça böyle gelecekseniz. Tezahürat yapmak yerine koltuk kıracaksanız gelmeyin. Tepkiyi göstermenin yolu bu mudur? Ne oldu şimdi, ne geçti elinize? Biz maça gitmediğimiz halde ne kadar demoralize olduk. Düşünün Adnan Polat' ı, Murat Yalçındağ' ı ve diğerlerini...Siz öyle birşey yaptınız ki GS taraftarı için söylenen ne kadar çirkin söz varsa haklı çıkardınız. Akılsızlığın, kendini bilmezliğin en güzel örneğini sergilediniz. Güzel olan ne varsa yarın adına, zarar verdiniz. Bizi utandırdınız bu takımın taraftarı olmaktan. Değişsin artık bu çehre. Eski taraftar kitlesi gibi edepli, hayalı, örnek taraftarlar gelsin maçlara...
Yazıklar olsun bu güzel akşama gölge düşüren zavallılara...

2 Ocak 2011 Pazar

YENİ YIL YENİ YIL YENİ YIL YENİ YIL

2010' un tadına doyamadan 2011 geldi çattı...Oysa ben çok sevmiştim 2010' u. Benim için gayet güzel bir yıl oldu. Şirketlerin her yıl sonunda yaptığı sayımlar, hesaplar gibi ben de yılın son günü 2010' u saydım, sevabını günahını tarttım. 2010 yılında istediğim şeylerden biri hariç hepsi gerçekleşti diyebilirim. Gerçekleşmeyen dileğimi de 2011' de tekrar diledim:)İnşallah 2011 bana bu dileğimi de beraberinde getirir. İnsan hayatta, umutlu ve güçlü olduğu sürece her istediğini elde edebilir derler. Ama bazı şeyleri sadece bizim istememiz de yetmez. Önce Allah istemeli. Biz de bu yüzden Allah' tan hayırlısını istedik. Demekki 2010' da olması hayırlı değilmiş:)
Gelelim 2011' e... 2011' de yapacaklarım listesini çoktan oluşturdum bile. Liste epey kalabalık. Hedefler büyük... Koşmak yetmez...Uçmak lazım adeta...Allah uçacak gücü versin o cesaret de bende var. Pek bir iddialıyım bu yıl nedense. 2010' un son günü sanki bir haftalık bir tatile çıkmış gibiydim. Bu psikolojiden olsa gerek sanki pazartesi- 3 Ocak- den itibaren herşey bambaşka olacak gibi geliyor bana. İnşallah umduğum gibi olur.
Bu arada blogda bol bol kitap eleşirileri yazmak istiyorum. Okudukça tabi:) Buradan çıkan sonuç da şu oluyor: 2011 kitap okuma yılı olacak. Hedefim 15 günde 1 kitap...Galatasaray' ı ihmal etmeyeceğim tabi ki:) Futbolda ölüysek basketbol var...Maçları izliyorum ancak basketboldan hiç anlamıyorum:))Bu bayağı komik bir durum olacak. Ama korkulacak birşey yok. Çünkü oturup da basketbol üzerine ahkam kesecek değilim. E basketbol hakkında yazı yazmak için basketbolu öğrenmek gerek. Demekki 2011' de basketbol çalışacağım. Tabi oynamayacağım:))Kendimi düşünüyorum da bayağı komik olurdu herhalde...
Neyse yazıyı fazla uzatmadan sonlandırmakta fayda var...Herkese MUTLU YILLAR...

3 Aralık 2010 Cuma

NELER OLUYOR???

Galatasaray' ın şu anki hali malum. Aslında çok da farklı yorum yapamıyorum ben de. Yani herkes gibi düşünüyorum. Yönetim Hatası... Ancak şu anda herkeisn suçladığı Adnan Polat geçen yıl "Büyük Başkan" değil miydi? Ne oldu da bu coşku gitti. Evet Polat çok ciddi hatalar yaptı, kabul. Ancak başkalarının hiç mi hatası yok? Rijkaard gitti. Ben de dahil çoğu GS' li rahatladık. Hagi ile bu iş olmaz dedik ama en azındna takıma hava gelir dedik. Ama gördük ki Rijkaard varken takımı sabote edenler o gidince de boş durmadı ve takımı sabote etmeye devam etti. Kimler mi? Servet, Sabri ve Arda. Servet; eskisi gibi mücadele etmiyor. Adam kaçırmaları iyice arttı. Sabri, Gs' nin alt yapısından yetişen bir futbolcu böyle ruhsuz oynayıp takımı sabote edemez. Arda, başımızın tacı, taraftarların gözbebeği, sempatik, şirin, ailemizin çocuğu. Herşey iyi güzel ama bu kadar medyanın malzemesi olmaz insan. Biraz çek kendini. Futboluna bak. Cana mesela adam sakatlandı hemen döndü. GS' de kaç futbolcu bu kadar erken döndü şimdiye kadar?Ufacık bir sakatlık geçiren aylarca ortadan kayboluyor. Demekki suç sağlık heyetinde değil, profesyonel yaşamayan futbolculardaymış. Şu anda yönetime kim gelirse gelsin özellikle yerli futbolcularla bu iş yürümez. GS için oynayan, ruhu olan adam gibi yerli futbolcularla başlar doğru işler. Şimdi Adnan Polat' ı eleştirenler seçim zamanı arazi oluyorlardı. Umurlarında bile değildi GS. Neden? Para yoktu, sıkıntı çoktu. Ne zamanki işler rayına oturmaya başladı, eleştiri bombardımanı da başladı. Hemen adaylar çıktı ortaya.
Sonuç olarak eğer GS bu kuyudan çıkmak istiyorsa yerli futbolcuları çekip kenara konuşmalı. Öyle ya, takım küme düşme potasına girdiğinde hangi biri kalır bu takımda? Bu utanç tablosunu çizenler yok olur birer birer de acısını taraftar çeker. Gerçekleri tarih yazar tarihi de Galatasaray diye marş söylüyoruz da bir taraftan tarih yeniden yazılıyor hem de en acı gerçeklerle. Bu utanç tablosu yönetiminden futbolcusuna kadar herkese ait. Misimoviç' i kadro dışı bırakmakla olmaz bu işler.
Sezon sonu için bir tahmin; Hagi gider...Arda gider...Kaçıncı mı oluruz? Sezon başında 8. oluruz demiştim. Umarım oluruz:)

5 Ekim 2010 Salı

Galatasaray ve Galatasaraylılığın Çok Güzel Bir Tanımı

Çobansalata isimli blogda gördüm bu tanımı. Gerçekten bu zamana kadar okuduğum Galatasaray yazıları içerisinde takımın bugünkü durumunu görünce orada da denildiği gibi olabildiğince genişleyerek yayılması gerekiyor bu yazının...

"Hagi'nin hırsı, Kewell'ın yüzündeki gülümseme, ilk yarısını 0-2 önde kapattıkları maçı 3-2 kaybeden Real Madrid'li futbolcuların şaşkınlığı, 5 metreden vurduğu kafayı Taffarel'in nasıl çıkardığını anlamaya çalışan Henry'nin boş gözlerle etrafa bakışıdır Galatasaray. Hagi'nin 30 metreden çatala astığı golün arkasından Sabri Ugan'ın attığı çığlık; Ömer Üründül'ün kupa gelince dudaklarından dökülen "korkunçç bir şeyy" feryadıdır. çıkık omzuna aldırmadan maça devam eden Bülent kaptan'ın inancına; uefa finalindeki son penaltıyı gole çeviren Popescu'nun deparına; Fatih Terim'in gözyaşlarına; Metin Oktay'ın "bizi sevenleri üzmeyelim baba" cümlesine bakmak gerekir ona dair sevginin ne olduğunu; nasıl bir şey olduğunu anlayabilmek için. Kimi zaman Meksika'da bir hapishane duvarında çıkar karşına adı, kimi zaman Ryan Giggs'in kariyerine dair anlattığı bir hikayede ya da Gregory Coupet'in bir röportajında... unutturmaz kendini, unutamazsınız. Türkiye denince Galatasaray gelir aklına dünyadaki bir çok kişinin. Hakan Şükür gelir, Hagi gelir, Popescu gelir, Fatih Terim gelir.

Galatasaraylı olmak, torununa, çocuğuna, arkadaşına, kardeşine anlatacak bir şeylerinin olmasını sağlar. Turgay Şeren'den bahseder eskiler, Coşkun Özarı'dan bahseder, Prekazi'den bahseder, Metin Oktay'ı düşürmez dilinden misal. Şampiyon kulüpler kupası'ndaki yarı finali anlatırlar. efsanevi Manchester maçlarına değinmemek olur mu? onu da yaparlar. ya da Neuchatel maçlarını. Biraz daha yaklaşırsın bugüne, 4 yıl üst üste şampiyonluk ve akabinde hiç yenilgi almadan gelen uefa kupası, süper kupa... 17 mayıs 2000 hani. Türkiye'nin tek yürek olduğu gün. Dünya üçüncüsü olan milli takım'ın ilk 11'indeki 7 futbolcu. Sivas'ta 5-3 biten maçta arda'nın hırsı; Hasan Şaş'ın umudu; Cevat hoca'nın inancı meze olur muhabbetlere.Galatasaraylı olmak, futbol mevzubahis ise, yılmamayı öğrenmektir. Mamuttur galatasaray zira. 1-2'lik maçı son 10 dakikada 3-2 kaybeden Maldini'li Milan'ın sahadaki "n'oluyor a... k..." duruşudur. 10 kişi kalan takımın mücadelesini gören Arsene Wenger'in yüzündeki endişedir.

Yenilmiyor mu? Yeniliyor. Fark yemiyor mu en büyük rakibinden? yiyor. Adı sanı duyulmamış takıma elenip avrupa'ya veda etmiyor mu? ediyor. ama ne fark eder ki? neyi değiştirebilir tüm bunlar? sevgisini mi eksiltir taraftarının; inancını mı azaltır; daha az bağırmasını mı sağlar tribünde? hiçbiri.. hiçbirini yapamaz. o yüzden galatasaraylılık sadakat ister. sabır ister; her koşulda bağrına basmayı gerektirir takımı. kaypak aşklar gibi günübirlik olmamıştır; ezeldir, ebed olacaktır."

Yazıyı okuyunca işte budur dedim ve içimde bu zaman kadar azalan umut gülleri tekrar filizlenmeye başladı. Biz Galatasaray'ız ya. Öyle iki yenilgiyle üç kaçan şampiyonlukla azalmaz büyüklüğümüz. Sonuna kadar eleştirelim ama sadakat, destek her zaman...

28 Ağustos 2010 Cumartesi

GS' Yİ KİM BALTA-LIYOR?

GS' de üstüste alınan kötü sonuçlar sonrasında Rijkaard eleştirilmeye başlandı. Elbette eleştirilerde haklılık payı büyük. Ki beni tanıyanlar ve yazdıklarımı okuyanlar da kendisini başarılı bulmadığımı bilir. Yalnız Rijkaard için başarısızlıktan öte bir durum var. Rijkaard GS' ye hiçbirşey katamadı. Kendisinden beklenenleri yapamadı. Bunda yönetimin suçu yok mu peki? GS' nin şu durumunda yönetimin hata payı da en az Rijkaard' ınki kadar. Örneğin elindeki oyuncuyu- Keita'yı- gönderiyorsun. Sonra yerine adam bulamıyorsun. Aldığın oyuncular -mesela Cana- nasıl peki? Ya da bu oyuncular izledin mi hiç? Bu adamı izleyen nasıl olduğunu görürdü. Gözün kapalı transfer yaparsan olacağı budur. Serdar Özkan...BJK' de ne yapmış? BJK' de oynadığı maçlarda beni sinir ederdi. Bu futbolcu mu derdim. Bir baktım bize gelmiş. Şok oldum tabi. Pino diye birini getiriyorsun adam müzmin sakat. Ya aldığında sakattı ya da senin beceriksiz kulüp doktorların adamı iyileştiremedi- Sabri de hala sakat-. GS' in yaptığı tek iyi transfer Mehmet Batdal' dır. Diğerleri kaba tabirle" traş"... Elano mesela iyi futbolcu bence. Ama frekansı tutmadı takımdaki diğer oyuncularla. Adamı satacağım diye kadroya aldırmıyorsun. Satamıyorsun. Elinde patlıyor. Sonra oynatamıyorsun. Kim oynar ya? Eskilerden Kewell' a yapılan terbiyesizlik değil de nedir? Şimdi bu şartlar altında emin olun ben Rijkaard' ı geçen seneki kadar suçlamıyorum. Balta 3 maçta 3 hata yaptı ve GS' yi yaktı. Çünkü aklı sahada değil. Ha Balta GS' yi yaktı da diğerleri ne yaptı? Sen 2-2 berabere kaldığın, senin başarılarının yanından ile geçemeyecek bir takıma karşı berbat futbol sergile sonra yenilince Balta' yı suçla. Pardon ama maç boyu siz 5 gol attınız da Balta size 6 gol mü yedirdi? Ha Balta suçsuz mu? Kesinlikle değil. Ben olsam 11' e bile almam. Ama yerine kimi koyacaksın? Şimdi Rijkaard ne yapsın? İstifa? Ben olsam etmem. Adnan Polat' ın hataarını ben niye çekeyim derim. Rijkaard hatasız mı? Değil. Ama kabul etmek gerekirki bugün gitse Avrupa' da iyi bir takımı çalıştırır. Sonuç olarak GS baltalanıyor. Geçmişine ihanet edercesine GS dibe çekiliyor. Servetçiler-Ardacılar... Oldu olacak Servet- Fünuncular... Daha neler...Futbol zeka işiyse eğer futbol yöneticiliği süper zekalı olmak gerektiren bir iş. Sanırım GS yönetimi burada kaybediyor. Ve eğer tazminatını ödeyebilirler de Rijkaard' ı gönderirlerse ve yerine Terim gelirse ne takım kalacak ortada ne de başarı... Baştaki öngörüm olan 8.lik bile tehlikeye girecek.

29 Haziran 2010 Salı

İSKENDER PALA...

İlk okuduğum kitabı "Dört Güzeller"' den sonra hayran olduğum yazarın elimden geldiğince tüm kitaplarını okumaya çalışıyorum artık. Dört Güzeller de hava,su,toprak ve ateşi enfes hikayelerle anlatmıştı. Okudukça farklı bir gözle bakmaya başlamıştım bu dört güzele ve hikayelerini başkalarıyla da paylaşmıştım. Hemen arkasından Katre-İ Matem i okudum da bir kez daha vuruldum kelimelerine. En güzel kelimeyi seçer çünkü cümlelerini kurmak için. Hani bunun yerine şunu kullansaymış diyemezsiniz. Tabiri caizse cuk oturtur. Ancak çoğu sanatçı gibi -yazar sonuçta. ki akademik kariyeri kesinlikle gölge düşürmemiş sanatçılığına- egolarını kenara bırakamaz yine de. Tüm eserlerinde " beni önüne gelen okumasın. kelime dağarcığı çoook geniş olanlar ve Osmanlıca,Farsça bilenler okusun" der gibidir. Zira Katre-i Matem i okumak için elinizde bir sözlük olmalı mutlaka. Ama dönemin Osmanlı' sını çok güzel anlatmış yine de. Bir yana çok yaklaşmadan, tam ortadan anlatmış. Ne göklere çıkarmış, ne yerlerde süründürmüş. Tabi ki Osmanlı' yı anlatırken o dönemin kelimelerini kullanması gerekirdi. Örneğin Elif Şafak "Aşk" isimli romanında günümüzde yaşanıyormuş gibi bir anlatım benimsemişti. Ancak o kelimeler Şems' in, Kimya Hatun' un ve tabi ki Mevlana' nın diline hiç yakışmamıştı. Benim gibi Mevlana sevenler tarafından pek de hoş karşılanmamıştı kitap.- Ahmet Ümit' in Bab-ı Esrar' ında ise tam tersi müthiş bir arşiv çalışması ve o dönemin yaşantısı vardı. Tabiki o dönemin kelimeleriyle- Son olarak ise İki Darbe Arasında isimli kitabını okudum İskender Pala' nın. Gerçekten bunca yıldır okuduğum keşke bitmese dediğim ender kitaplardan biriydi. Okurken çok şeyi de eleştirmedim değil. Ama çok samimi buldum anlatılanları. Katılırsınız veya katılmazsınız o ayrı. Ama samimiyet noktasına gelince bence o noktayı yakalamış ve kitap bitene kadar da bırakmamış yazar. Kendisini de eleştirmiş çoğu zaman. Belki "okuyucu bunu okuyunca hakkımda şöyle düşünür. En iyisi bunu ben de yazayım da en azından okuyucu kendimi de eleştirdiğimi görsün" diyerek yazmış olabilir. (Hemen aklıma -geçen yıldı sanırım- Almanya' da yaşayan bir Türk kızı vardı. Albüm yapmış. Kendini de Fahişe olarak tanıtmış. Röportaj yapmışlar kendisiyle. O da şöyle demiş " insanlar giyimimi görünce bana zaten bunu diyeceklerdi. Ben de kendi kendime bunu dedim ve insanların bana diyeceği bu kelimeyi baştan kabul ederek susmalarını sağladım gibi birşeyler söylemişti.) Tabi kitaptan sonra günlerce bazı kanallarda İskender Pala ve kitabı eleştirildi. Belki bu noktada tezim çürümüş olabilir. (Verdiğim örnekte sadece olayın mantığına bakmak lazım. Kişilerle bağdaştırılamaz bir durum zaten.)

23 Mayıs 2010 Pazar

KILIÇDAROĞLU' NUN YÜKSELİŞİ

Deniz Baykal' ın kaset skandalı patlak verdikten 1-2 gün sonra Vatan Gazatesi' nda Zülfü Livaneli' nin yazısını okudum. Yazıda " İsrail' e kafa tutan, İran' a yaklaşan AKP' yi iktidardan düşürmek için CHP' yi güçlendirmek gerektiğine inanan dış güçlerin 8 yıl önce yaşanan ve herkesin bildiği bu olayı gündeme getirmiştir." şeklinde ifadeler vardı. O yazıdan sonra Kılıçdaroğlu' nun yükselişine baktım. Gerçekten o dönemde de "bu adam kim, bu belgeler eline nereden geliyor ve medya bu kişiyi neden destekliyor" gibi sorular vardı aklımda. İlginç şekilde yaklaşık 3 sene önce Kemal Kılıçdaroğlu diye biri çıkmıştı ortaya ve sürekli AKP' nin açıklarını ortaya çıkarıyordu. Deniz Baykal tehlikeyi önceden sezmiş olacakki hiç bilgisi olmadığı bir şehrin İstanbul' un Belediye Başkanı olsun diye O' nu aday göstermişti. O da neredeyse başkan oluyordu. O dönemde Kılıçdaroğlu' na "CHP genel başkanlığını düşünüyor musunuz?" şeklinde soruya Kılıçdaroğlu yapı olarak böyle bir mevkiye uygun olmadığını söyleyeek cevap vermişti. Şimdiyse bakıyoruz ki yapı olarak uygun olmadığı mevkiye gelip otur-tul-muş. CHP kurultayında Sol' a yöneldiğine dair izlenimler edindi çoğumuz ama popülist söylemlerden de uzak duramadı. Halka dokunmadan sol olduğunu iddia eden CHP gitti yerine halka dokunan, anlayan, dinleyen CHP geliyor sanırım. Bu durum bugüne kadar CHP' ye oy veren Türkiye elitlerini bir hayli rahatsız edeceğe benzer doğrusu. Bakalım neler olacak Türkiye için. Ama bence bir sonraki seçim döneminde koalisyon hükümeti olur. Eğer Kılıçdaroğlu maşa olarak kullanılmazsa, kendi iradesini gösterirse... Bu arada kurultayda Ergenekon sanıklarının resimlerinin göterilmesi ve Kılıçdaroğlu' nun bunları kurtaracağı beklentisi olunması ilginçti doğrusu. Yargıya intikal etmiş bir olayın bu şekilde gündeme gelmesi Türkiye' de yargının aslında bağımsız olmadığının göstergesi. Yani şimdi CHP iktidara gelse bu dava rafa kaldırılacak, vatandaş yine ne olduğunu anlayamayacak (acaba bunca zamandır bir yalanla mı uytulduk, yoksa hepsi gerçek ama birilerinin işine mi gelmiyor yaşananlar). Zaten malum Deniz Baykal davanın avukatı Erdoğan ise savcısıydı. Siyaset ve hukuk nasıl bu kadar iç içe geçti, nasıl bu hale geldik tekrar bakmak lazım.
NOT: Baykal' a oynanan bu oyunda en büyük rol bence Doğan Medya grubunundur. Bugüne kadar Kılıçdaroğlu' nun yükselişine basamaklık edenler Doğan Medya grubudur.

9 Mayıs 2010 Pazar

NE GÜZEL DEMİŞ TARAFTAR: AH BE KARDEŞİM BAŞINA GELDİ?

Taraftar çok güzel özetledi bu yılki durumu aslında. İnsanın canını yakan bir yıl geçirdi Galatasaray ve onunla birlikte tabiki bizler. İçimdeki sevgiden birşey eksilmese de yaralandık tabiki, üzüldük, incindik. Neden mi?
Her takım çok iyi kadro kurup hedeflerine ulaşamayabilir. Buna da kimsenin diyeceği olmaz. Ama sen ortaya bir ruh koyamazsan, taraftara küsüp adam gibi futbol oynamazsan, sakatlıkları fırsat bilip ülkene kaçarsan, zaten sıkntılı ilişkileirn olduğu takımlara kendi evinde puanlar verirsen, Avrupa' ya İnter Toto' dan katılacak duruma düşersen seni yürekten seven, bunlara rağmen tribünleri dolduran, ürünlerini alan, GSmobile,GS Bonus gibi sana para kazandıracak herşei hemen gidip alan taraftarına bu şarkıyı söyletirsin şampiyonuk şarkıları yerine. Kimileri FB' nin kupayı 28 yıldır alamamasına laf eder kendi haline bakmadan. Kimileri Bursa şampiyon olsun der Türkiye' nin en büyük kulübü şampiyonluktan bu şekilde ve bu kadar uzaklaşmışken. Ne kadar saçma istekler ve sevinçler. Galatasaray kupayı alamadıktan sonra, Galatasaray şampiyon olamadıktan sonra bana n kim şampiyon olursa olsun. Adnan Polat örneğin...Sana ne Bursa' nın şampiyonluğundan? Fener para kazanacakmış, şampiyonluk sayısı bizden çok olacakmış. Sen ne yaptı Aziz Yıldırım hakemleri kendi lehine döndürürken? Bir kere Rijkaard' ı karşına alıp ne bu takımın hali dedin mi? Oyunculara caydırıcı cezalar verdin mi? Yaptğın onca gereksiz transferin hesabını verebilecek misin? (Leo, Jo, Santos) Bence Adnan Polat Galatasaray için bir şanstı. Ama o FB' nin izinden gidiyor transfer konusunda. Verdiği demeçler bir başkana yakışır türden değil. Peki ne için şans diyorum? Çünkü parasal olarak çok zor bir döneme girdiğin anda elini taşın altına koydu. Takımın başına geçti ve kabul edelim çok iyi işler yaptı. Sportif başarı gelmedi henüz ama maddi bakımdan GS çok iyi bir noktaya geldi. Sportif başarıyı getirmek istiyorsa takıma ruh katacak, hırslı, dinamik futbolcular almalı.
Bu yıl artık herşey geride kaldı GS ve taraftarları için. Önümüzdeki yıl yapılacakları bekliyor herkes merakla. Umarım güzel şeyler olur. Çünkü gördük ki GS eğer iyiyse Milli Takım da iyi. Alt yapıdan bir-iki futbolcu çıkmalı seneye. Emre Çolak yetmez sadece... İşte Polat bence bunu istemeli Rijkaard' dan. Unutulmamalıki GS büyüklüğünü GS ruhu taşıyan yerli futbolculara ve kendini ispat etmek zorunda olan yabancılara borçludur. Başarılar böyle kazanılmıştır.
NOT: Bence Hakan Şükür, Bülent Korkmaz, Hasan Şaş, hatta Necati Ateş ve Ümit Karan, Ümit Davala bu adamlardan helallik alın. Zira bence onların laneti dolaşıyor takımın üzerinde- ki hepimiz çok da ümitliydik bu kadrodan her ne kadar ben sezon başında 2. oluruz desem de...-

31 Mart 2010 Çarşamba

MOSKOF CARİYE HÜRREM


Demet Altınyeleklioğlu' nun ilk kitabı. Okunması gerçekten çok keyifli olan bu kitapta yer yer abartıları gözden kaçırmak mümkün değil. Zira insanın gözüne gözüne sokulmuş. Yazar' ın o dönemi yaşamış gibi bir anlatımı var. Anlatımında günümüze ait pek çok kelime kullanmış. Elif Şafak' ın Aşk adlı kitabında da aynı durum söz konusuydu. Anlatımdaki bu üslup okuyucuya kendini kitabın içinde hissetme şansını tanırken bir yandan da olayların geçtiği dönemden bir adım uzaklaştırmış oluyor. (İskender Pala' nın Katre-i Matem'inde ise bunun tam tersi var. Bu sefer de kitabı okumak için sözlük geriyor insana:) Ama benim kastettiğim kullanılan kelimelerin günümüz Türkçesi olması değil. İfadelerin modern olması.)Ancak yine de kitapta dönemin sosyal hayatı, saray hayatı, bir kadının tutkuları, ihtirasları, yaptıkları ve yapabilecekleri çok güzel anlatılmış. (Ve şunu anladımki her devirde kadınlar aynıymış) Kanuni Sultan Süleyman' a bir kez daha hayran bıraktıracakken tam da o sırada Hürrem, kız kardeşinin kocası İbrahim Paşa ve defterdar vs. koskoca Kanuni' yi tabiri caizse aptal yerine koymuşlar. Kanuni öyle bir pozisyonda kalmışki, etrafında pek çok insan onun tahtıyla ve soyuyla ilgili çalışmalar yaparken o saf aşık rolünde kalmış. Bazı olayların hayal ürünü olduğunu kitabın sonunda yazar açıklamış ancak hangileri hayal ürünü hangileir değil anlayabilmek bazen güçleşiyor. Kitabı okuduktan sonra bende bir Osmanlı tarihini derinlemesine araştırma merakı uyandıki sormayın. Kendime çizdiğim yolda artık Osmanlı tarihi de var. Ancak roman şeklinde değil de daha çok bilgi yığını şeklinde olacak okuyacaklarım. Objektif delilleri olan kitaplarla bunu sağlamak hedefindeyim...

Kitaplardan bu kadar söz etmişken Ankara' da kitapçılar arasındaki fiyat farklarına değinmeden geçemeyeceğim. Dost kitabevinde 11,5 TL olan bir kitap Akçağ kitabevinde 2,5 TL! Başka kitaplarda da aralarında 5 TL civarında farklar olduğunu gördüm. Sonuç olarak internetten kita almak daha mantıklı geliyor bana artık. Tabiki kitabı görmeden, kokusunu almadan kitap alamayan benim gibiler için çok zor bir durum ancak bir-iki kitap fazla alabilmek için buna değer sanırım.

30 Mart 2010 Salı

YİNE BİZE HÜSRAN

Geç kalmış bir yazı oldu biliyorum. Ancak vakit bulabildim:)

Maçı izlerken derbi değil de sıradan bir maç olduğu hissindeydim. Oyun temposunu ayarlayan bir FB vardı sahada. Bir hayli isteksiz ve beceriksiz bir de GS, malesef. Artık bu yıl ümidim kalmadı bu takımdan. Hatta Rijkaard kalırsa seneye de ümidim olmayacak. Bu kadar pasif bir yıl olmamıştı daha önce GS için. Maç farketmiyor. Her maçta 1-0 ı bulup geriye yaslanan, eğer skorda geriye düştüyse yenilgiyi kabullenip oyunu umursamayan bir takım yarattı sağolsun. Marka değeri var mı adamın? Evet var. Kendini ispat etmiş mi?Evet etmiş. Peki GS' ye ne katmış? Gençleri mi kazandırmış, yeni bir oyun anlayışı mı getirmiş, takıma yeni bir hava mı getirmiş? Hangisini yapmış? Hiçbirini yapmamış. Yapamamış diyemiyorum çünkü bizde soyuma odasına inen bir başkan modeli yok. Oyuncu transferlerini kendisi yaptığı için kadroya da söz söyleyemez. O zaman sorumlu kişi Rijkaard'tır. Herkes Leo' ya yükleniyor. Tamam Leo iyi kaleci değil. Peki senin forvetin, orta sahan ne iş yapar? Leo 5 gol yese suçlardım. Ama adam bir gol yemiş. Sen de iki tane at o zaman. Jo efendiye kimse söz söylemiyor ama Leo günah keçisi. Sabri yerinden çıkamıyor -Rijkaard' tan dolayı- kimse eleştirmiyor. Bu takım anca gider ufak takımlara 3-5 atar. Diğerlerinden yer de yer. Kalan 7 haftada aslında zor maç yok GS için. Ama hangimiz güvenebiliyoruz bu takıma? Bu hafta Sivas' a yenilmeyeceklerinin garantisi var mı?
Kim ne derse desin tek suçlu takım oluşturmayı beceremeyen Rijkaard' tır. Sonra da Volkan' ın poposuyla aldığı topa takılırız böyle. Kendi evinde ezik oynarsan adam poposuyla güler tabi sana. Son olarak da Rijkaard' ın Baros ile başlamaması tuhaftı doğrusu. Arda' ya gelince git Liverpool' da top topla. Büyük futbolcu değilsin, olamazsın da. Koca ağızsın sadece. Ancak konuşursun. Magazin yıldızı olmaktan öteye geçemezsin. Senin kaptan olduğun takım ancak bu kadar olur demekki...
NOT: Abdullah Avcı' nın adı geçiyor. Tasvip etmiyorum. Başarılı olacağına inanmıyorum. Gerets gelsin tekrar.
NOT 2: Şu Daum maç sonunda önemli olan oyuncuları gönülden yakalamak demiş ya pesss doğrusu. Bunu dedirten de GS. Ne desem bilmiyorumki. Hala çok kızgınım...

25 Mart 2010 Perşembe

GÜZEL BİR GÜN


Sabah 05:30 kalkıp işlerimi yapıp ardından Hendek yollarına düştüğüm için midir yoksa bugün Ramazan Bayramı' ndan sonra ilk kez Ankara' ya ailemin yanına gideceğim için midir bilmiyorum çok pozitif başladım güne. Keşke hep böyle olsa diye de dua etmiyorum değil hani. Bazen çok yoğun iş temposu altında insan o kadar yoruluyorki ne kendisine ne de sevdiklerine zaman ayırabiliyor. Uzun uzun düşündüğümde aslında kızdığım insanlara haksızlık ettiğimi anlıyorum. O kadar ihmal etmişimki herkesi. Sonra devamında şu soru geldi aklıma "acaba ben bencil miyim?". Aslında bencil biri değilim ama itiraf etmem gerekirse tam bir işkoliğim. Çalışmadığım an eksiğim hatta yokum. O da yetmiyor sadece, çok verimli çalışmam gerekiyor. Yeni birşeyler yapmam, çalıştığım firmayı adım adım yukarılara taşımam gerekiyor. Bunu yapamadığım an yine eksiğim hatta yokum. Hayatın merkezine neden iş yerleştirilir, neden hiçbirşey çalışmak kadar mutlu etmez insanı bunu araştırıyorum şimdi...
Bütün bunlar bir yana bugün çooook güzel bir gün. Akşamı daha da güzel olacak. Değer verdiğim bir abim der ki "sabah namazından sonra günün ilk saatlerinin bereketini yaşamak ayrı bir güzellik". Haklıymış gerçekten. Sabah evi havalandırmak için camları açtım. Kuşların cıvıltıları o kadar güzeldiki. Hatta mutfak balkonumuza dadanmış olan ve sürekli kombi dolabımıza tuvaletini yapan o güvercinlere bile kızamadım- keza kendileri yine oradaydı-. Hatta şu an iş yerindeyim malzemenin kalitesiyle alakalı sürekli gereksiz şikayetler eden Ramis' e bile kızamadım. Hayat güzel gerçekten çok güzel ve de keyifli hem de çoook keyifli.
NOT: işkolik olmaktan başka beni iki yıldır yoran başka birşey daha var: GS' nin durumu. Dün akşam FB maçına baktım biraz. Ne ballı adamlar dedim. Futbol oynamadan maç kazanıyorlar. Beni ilgilendiren tabi kupa maçı değil pazar günü oynanacak olan maç. Tamam biz de iyi oynamıyoruz ama onlar da bizden farklı değil. İlk tahminleirm beraberlik olacağı yönünde. Bu adamlar çok şanslı, bizim Leo da kopuk. Balına gol atarlarsa diye aklıma geldikçe çıldırıyorum. Of Allahım oyuncularımıza sakinlik ve özgüven, taraftarımıza seviyeli bir coşku ve sınırsız destek vererek kazasız belasız ve de 3 puanı hanemize yazacağımız bir maç nasip et bize...
NOT: Ne yapalım işte ben böyleyim:)